MERYEM AYMER
KENDİNİ DÜZELT Kİ HER ŞEY DÜZELSİN!
Yüz yıllar önce yaşamış Allah dostudur Mevlana. Sözlerinde nasihat gönüllere ışık tutmuş, tasavvuf ve düşünceye verdiği önemle günümüze kadar misafir olmuştur gönül hanemize. Ruhumuza nakış nakış işlenen adeta bir suni teneffüs görevi ile ete kemiğe bürünen sözlerinde yeşerir insanlar.
Öyle ki, Mevlana hatıra geldiğinde, bıraktığı eserler bizlere daha yüzyıllar boyu yol gösterici nasihatlerin ve şiirlerin deki mana derinliğinin şuuruyla buluşturur kalplerimizi.
Sevgi, hoşgörü, doğruluk, güzel ahlak, edep, adalet gibi kavramların içini adeta sözleriyle yoğurmuş sürekli mayalanan bir düşünce ufkuyla insanlara ışık olmuştur. İşte bende bu ışığın bir takipçisi olarak bu değerli kavramları bünyemizde daimi olarak hep taze tutmak adına hatırlatmak istedim.
Günümüzde artık kar gibi eriyen hatta giderek yok olan bu kıymetli değerler” insanda olmazsa, insan zaten insan olmaz düşüncesiyle”… !!! Hayatımızı ve bizi değerli kılan, insan olarak bize bir anlam kazandıran önemli kavramların başında gelen Edep ve Doğruluk kelimelerini sizler için biraz açmak istiyorum.
Edep; Terbiye, iyi ahlak, incelik, güzellik olarak kullandığımız dilimize Arapça’ dan gelmiş, saygı ve ahlaklı davranış olarak tanımlayabiliriz. Edep “Edebiyat”ın da kökenidir. Edebiyat kelimesi çok uzun yıllar hem iyi ahlak hem de dil bilimleri anlamında kullanılmıştır. Tanzimat öncesi edebiyat kurallarını öğreten bilim dalına da “İlm-i edep” adı verilir.
Edep, toplumun geleneklerine uygun davranma, iyi ahlak, incelik ve haddini bilmektir. İçi dışı bir olmaktır, sınırı aşmamaktır. Hakka riayet ölçüsünde toplumda sevgiyi, barışı, huzuru, uyumu getiren en önemli ahenk taşlarından biridir.
Bakın Mevlana bu hususta, toplumun huzur ve barışı için öncelikle her bireyin kendi iç dünyasında huzur bulmasını bunun da sevgiye ve güzel ahlâka sahip olmakla gerçekleşeceğine inanmaktadır. Diyor ki, “İnsanın ilim ve edebi en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz”... Böyle bir hasletin değerini bilmek demek, insanlık değerinin hep yükseklerde seyretmesinin de bilineceğinin göstergesidir.
Öyle ki, insanın öfkesi gözünü kör eder, kini de kalbindeki merhamet ve vicdanı yok eder. Ahlakı yetiştiremediysen benliğinde… Benliğin bir gün yok olur gider. Sevgi barınmayan her kalp gönül merdiveninden aşağıya doğru düşerken kolundan tuttuğu kişiyi de beraberinde sürükler.
Taa yüz yıllar önce söylenmiş… Ama bugün ki yüzyılda maalesef üzülerek söylüyorum giderek yok olmuş bir kavramın sancısı ve hasreti içindeyiz. Giderek bencilleşen, komşusu aç iken tok yatan insanların sayısı gün gün artmaktadır. Tabi sadece bu değil, insanlar ahlaki değer ve ölçüleri hususunda da aşırıcılıklara kaçtı. Topluma örnek olunacak edep ve riya denklemi şaştı. Hani halk arasında bir tabir vardır ya.. kantarın topuzu çoktan kaçtı.. Tam da şu noktadayız! Toplum olarak giderek dejenere olan kural tanınamazlık her türlü kul hakkı ve yaşam hakkının yenmesinin kapılarını araladı. Toplumun en çok ihtiyaç duyduğu adalet ve güven duygusu giderek yok oldu. İnsanlar bencil, vurdumduymaz bir hal içinde kendi nefsini ve vicdanını hesaba çekemeyen bir tutum sergilemeye başladı. Sormayan ve sorgulamayan, yanlışa doğru diyen, doğruya yanlış diyemeyen “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışını benimseyen bireyler çoğaldı.
Doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün aynı nizamda yaşadığı bir dünyada, dosdoğru olmak, kusursuz ve dört dörtlük olmak elbette imkânsızdır. Fakat insan edep ve ahlak üzeri doğar onu edepsiz ve ahlaksız eden ise insanın kendi nefsidir, hırsıdır, kanaatsizliğidir.
Bakın Mevlâ’na Hazretleri Mesnevi'de ne demiş; İnsanları farklı renkteki camlara benzetmiş ve “Kişi hangi makam ve meşrepte ise herkesi de kendisi gibi görür. Mesela mavi cam güneşi mavi¸ kırmızı cam da kırmızı gösterir. Tıpkı bunun gibi kimin işi kötülükse herkesi kötü sanır. Sen âlemin bir parçasısın ve âlemi kendi renginde görürsün. Sen dönsen başın döner ve evi de dönüyor sanırsın yahut gemiye binsen sahilin hareket ettiğini sanırsın. Gönlün bir sıkıntıyla daralsa bütün dünya daralmış gelir¸ dostlarla beraber olunca da her yer sana gül bahçesi görünür. Şam'a ve Irak'a giden birçokları orada küfür ve nifaktan¸ Hind ve Herat'ta alışverişten¸ Çin ve Türkistan'da ise hileden başka bir şey görmezler. Öküz Bağdad'ı baştanbaşa gezse onun göreceği sadece karpuz kabuğudur¸ eşeğinse gözü samana bağlanmıştır… ” der.
Öyle ki; Dünyaya, insan hangi pencereden bakarsan baksın, baktığı açının ötesinden başka bir açıyı göremez. İnsan kendini düzeltmedikçe hani o özlemini duyduğu sevgi, hoşgörü, doğruluk, güzel ahlak, edep ve adalet gibi kavramların içini de asla dolduramaz. Ve kalbine zerre sirayet ettiremez.
Eğer sende de bir gam zuhur ederse sebebi kendinde ara başkasını itham etme! Firavun gibi olma! o dışarıdaki çocukları öldürüyor ama kendi düşmanını/ Hz. Musa'yı/ sarayında besliyordu. Ey Firavun sen ne zamana kadar suçsuzları öldürecek¸ düşman nefsini besleyeceksin! Ne zamana kadar ayıbı dışarıda arayacak kendi ayıbını büyüteceksin!
Doğruluk; düşüncede, sözde, niyette, iradede, azimde ve amelde insan ne ise o şekliyle yansır. Doğruluk; edebi ilke edinen de ise, Kur’an ve sünnete uygun şekliyle yansır. Bütün bunların ötesinde düşünce ve eylem birliği doğruluğun esasıdır. Doğru olan ahlâk Hz. Peygamber'in ahlâkıdır; bunun dışında doğru bir yol yoktur. Zira Rasûlullah (s.a.s.) "dosdoğru ol" mesajı ile "Hûd sûresi beni kocattı" diye buyurarak doğruluğun önemini ve insana yüklediği sorumluluğu ifade etmiştir Yine O, "Beni Rabbim en güzel şekilde terbiye etti." buyurmuştur.
Bugünkü toplumların bir kısmının işleyişi gerek toplumsal düzeyde, gerek fert olarak, yalancılık temeline dayanmaktadır. Çünkü insanlarda Allah korkusu sadece dünya malı karşılığında satılacak bir araç haline gelmiş ve bu uğurda, feda edecek her şey mubah sayılmıştır. İnsanlar arasındaki ilişkiler suni ve doğruluktan uzak kalmış, maalesef adalet terazisi haktan yana değil, dünya menfaatleri üzerine oturtulmuştur.
Niyet kalp de gizlidir! Onu anlamak ve idrak etmek ise düşüncede gizlidir! diyerek bugün ki yazımı burada noktalarken Hz. Mevlana’nın vasiyetiyle de yazımı tamamlıyorum. Sevgiyle kalın.
“Ben size, gizli ve aleni, Allah’dan korkmanızı, Az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, daima şehvetten kaçınmanızı, halkın eziyet ve cefasına dayanmanızı avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı, kerem sahibi olan Salih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ederim. Hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd, yalnız tek olan Allah’a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun.