AHU SİMYA
KOMPLOCULARIN 10 İDDİASI
Komplocular evet… Türlü çeşit bilimden uzak açıklamalarla insanların korkmasına, tamamen korkunun yönlendirdiği, düşünmeden her söyleneni kabul eden ve uygulayan robotlara dönüşmesine, aksi davranışta bulunanlara karşı saldırgan bir tutum almasını sağlayan kişiler.
Kim bunlar?
Her gün TV’lerde demeç veren, bilgisayar teknisyeninden kardiyoloji profesörüne kadar, beyaz yakalı, mürekkep yalamış, her şeyi bilen(!) bilim şeyhleri.
Hemen en popüler 10 teoriye geçiyorum.
- “Her yüzyılda bir salgın olur.” “Bill Gates salgın olacağını önceden tahmin etti.”
Tarihte salgınların böyle periyodik döngüleri yoktur. İncelediğimizde ciddi sayılarda ölüme yol açan salgınların hemen hepsinin –nispeten daha az güneş alan- Avrupa’da gerçekleştiğini görüyoruz. 541 Justinianos veba salgını ve 1347 Avrupa kara vebası arasında yaklaşık 700 yıl var. Daha ileri gidelim 1500-1600’lü yılarda yakın yıl aralıkları ile bölge bölge dolaşan bir salgın görüyoruz. Sonraki büyük “salgın” ise Kızılderililerin sistematik olarak öldürüldüğü Amerika kıtasında görülen çiçek hastalığıdır. Bunun bir salgın değil saldırı olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Sonraki tarihlerde birçok bölgede küçük çaplı hastalıklar ve ölümler görülüyor. Bunların arasında da 100 yıl yok; onlu yıllarla araları var ve epey sık.
Aslına bakarsak büyük salgınlar, kıtlıkların ve savaşların ardından çıkmış. Yani insanların yetersiz beslendiği, bağışıklıklarının düştüğü dönemlerde olmuş. 1918’deki İspanyol gribi, Ortaçağda kıtlıktan sonra veba ortaya çıkmış olduğu gibi.
Bilim tekrarlayan periyodik olayları ya da test edilmiş hep aynı sonucu vermiş kuralları bilebilir. Eğer kıtlık, savaş ya da insanların sağlık sistemlerini zayıflatan bir sebep olsaydı, bir salgını tahmin edebilirdiniz.
Periyodik döngüleri de olmadığına göre bilimle bir salgın olacağını öngöremezsiniz. Eğer öngörmüş olsaydınız; nasıl ortaya çıkacağını, nerede ortaya çıkacağını, kaynağını da bilmeniz gerekirdi.
Bildiğiniz gibi Çin gribinin kaynağı halen meçhul.
Bu şartlarda eğer bir salgını tahmin ettiyseniz ya küreye baktınız ya da onu siz icat ettiniz!
- “Kapatma ve kısıtlamalar salgının önüne geçmek için yararlıdır, gereklidir ve mecburidir.”
Aslında 15 ay sonra geldiğimiz noktada bu tezin geçersiz olduğu aşikârdır. Ancak hâlâ bazı ülkelerin kapanmalar sayesinde salgının önüne geçtiğini savunan insanlar var.
1665’de Londra’da da şehre giriş çıkışları kapatarak salgının önüne geçilmeye çalışıldı ancak mümkün olmadı.
Bu savın günümüzdeki ilk örneği Çin salgın propagandası yaptığında ve kapanma uyguladığından kısa bir süre sonra Türkiye’de aynı uygulamaları yaptı. Çin’de de Türkiye’deki gibi marketler açıktı, insanlar çıkıp alışveriş yapabiliyordu gereken sektörler ayaktaydı ve şehirlerarası seyahat serbestti. Tek yaptıkları şehre giren çıkanın ateşini ölçmekti. Aynı sistemi biz de uyguladık iki ay kadar. Ülkeye giren herkesi karantinaya aldık. Hatta vefat sayılarını 13 Haziranda 14’e kadar düşürdük. İki ay boyunca da tüm sosyal hayatın devam etmesine ve artmayan sayılara rağmen ne hikmettir ki bizim ülkede bir türlü bitmiyor?
Kısıtlama ve kapatmaların işe yaramadığını gösteren yapılmış onlarca bilimsel çalışma var. Vaka ve vefat sayıları da gözlemlerimize göre kapanmalara paralel ilerlemiyor. Herhalde hiç kimse bunu göremeyecek kadar kör değildir.
- “Salgın hastalıklarla mücadele 100 yıl önce nasılsa bugün de öyle…”
Bunu 19 Eylül 2020 tarihli tweetinde Sayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’da söyledi. (Tweet linki: https://twitter.com/drfahrettinkoca/status/1307379178145222656?s=20 )
Temizlik hayatımızın her döneminde geçerli tabii ki bunu cov2 hayatımıza girince öğrenmedik. Ancak maskenin ve mesafenin tek çare olarak dayatılması benim için akıl almaz bir durum.
Şimdi siz antiseptiklerin, antibiyotiklerin, D vitamininin, C vitamininin, İyotun, antioksidanların keşfedilmediği tarihlerde hastalıkla mücadele nasıl ise bugün de aynı olduğunu mu savunuyorsunuz? Bunlardan sadece İyot 200 yıl önce keşfedildi, tıpta ne zaman kullanılmaya başlandı bilmiyorum, diğer hepsi 20. Yy.da keşfedildi.
Bu iddia yüzyılın safsatası olmalı…
- “Covid gribinin tedavisi yok…”
Dünyada ve Türkiye’de binlerce doktor cov2 gribini basitçe tedavi ediyor. Üstelik binlerce hasta tedavi ettikleri halde, yoğun bakıma ihtiyaç duymuyorlar, hiçbir hastalarını cov2 sebebiyle kaybetmiyorlar. Dr. Vladimir Zelenko, Dr.Stella Immanuel, Dr. Coleen Huber, Dr. Tuncer Kaltar, Dr.Mehmet Okan Özdemir, Dr.Ümit Aktaş bunlardan sadece bazıları.
Tabii ki 3200 mg favipiravir kullanmıyorlar.
- “D vitamini (hormonu) cov2 gribi için etkisizdir.” “D vitamininin fazlası zehirler.”
Komplocuların, insanların kendi çabaları ile cov2 gribinden korunmalarına engel olmak için ciddi bir çaba sarf ettiklerini görüyoruz.
Oysa D vitamini seviyesi ve cov2 arasında ciddi bir korelasyon olduğuna dair oldukça fazla araştırma var. Hem “korunmada” hem “tedavide” etkili. (aşağıya bir kaçını ekleyeceğim.)
Üstelik D vitamininin zehirlediği de şimdiye kadar görülmemiş. Sişeyi kafanıza diklemediğiniz sürece bir sorun yok.
- “Maske %90 korur.”
12.10.2020 tarihli Ertuğrul Özkök’ün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile yaptığı röportajda, sayın Koca “maske %90 korur” dedi.
Peki bu bilimsel olarak ispat edildi mi?
Bildiğimiz kadarıyla hayır. Eğer böyle bir kaynak varsa kendisinin yayınlamasını rica ederim.
Ayrıca 26.8.2020’de Antalya idare mahkemesinde açılan davaya İçişleri Bakanlığı maskenin koruyucu olduğuna dair herhangi bir bilimsel ispat içeren savunma sunamamıştır.
CDC’nin yaptığı bir araştırmanın raporuna göre, cov2 gribi hastalarının %70’i maske takan bireylerden oluşuyor. Hastaların sadece %3’ü hiç maske takmayanlardan oluşuyor. Raporu şu başlıkla CDC sitesinde bulabilirsiniz: Community and Close Contact Exposures Associated with COVID-19 Among Symptomatic Adults ≥18 Years in 11 Outpatient Health Care Facilities — United States, July 2020
- “Yoğun bakımlar dolu.”
Türkiye’de 2021 itibariyle devlet ve üniversite hastaneleri toplam yoğun bakım yatak sayısı 31.807. Özel sektör: 16.823( Kaynak:saglikguncelhaber.com)
En çok hastamız 24 Kasım 2020’deydi; 7381. Hastalarda zatürre oranı 3,4. Yani yoğun bakıma ihtiyaç duyma ihtimali olan hasta sayısı: 250 o da hepsi değildir. Yoğun bakım doluluk oranı bugün %60. Boş kısım sayısı sadece devlet hastaneleri için:12.722. Özel sektörü hesaba dâhil etmiyorum. Kapasiteye göre en kalabalık günün 50 katı hastayı sadece devlet hastanelerinde bakacak donanımımız var. Nüfusa oranla hasta sayısına bakarsak hiç önlem almayan ülkelerle kıyas edersek dahi, hiçbir zaman yoğun bakım sorunu yaşama ihtimalimiz yok. Özeller dâhil edildiğinde durum daha iyidir. Bununla beraber Sağlık Bakanlığı yeni yapılan şehir hastanelerinin daha fazla yatak sayısını yoğun bakıma dönüştürülebilecek donanıma sahiptir. Ayrıca 40 günde hastane yapan, 45 günde ventilatör üreten ülkemiz daha fazlasına da bakabilir.
Peki komplocular neden yoğun bakım yaygarası yapıyor?
Bilmem...
- “Salgın 10 yıl sürecek.”
Komplocuların bu iddiası da bilime tamamen aykırıdır. Ortaçağda, seyahat imkânlarının daha kısıtlı olduğu zamanlarda dahi, veba Londra’ya girdiğinde bir yılda yapacağını yapmıştı. Günümüzde insan sirkülasyonunun bu kadar fazla olduğu bir dönemde 10 yıl süren bir grip salgını nasıl olabilir? Bunu söyleyen sözde bilim insanları hangi verilere göre söylüyor? Bunu öngörebilecekleri bilimsel bir dayanak yok; yine küreye bakıyorlar zahir.
- “Aşı %100 korur.” “Aşı güvenlidir.”
Hiçbir aşı için yeryüzünde böyle bir rapor yok. Cov2 aşılarının ruhsatı bile yok. Bugün sosyal medyada yüzlerce aşı sonrası komplikasyon ve ölüm vakası yazılıyor. Farklı ülkelerde aşı sonuçlarının raporları tutuluyor; tüm vakalar bildirilmese de bildirilen vakaları kontrol etmek mümkün. Takip ettiğimiz kadarıyla Türkiye’de bu vakaları takip edebileceğimiz bir platform yok.
- “Aşı olmayanlar toplum için risklidir.”
Tabii ki bu iddia da bilim dışıdır. Aşı olmak bulaşmayı ve bulaştırmayı engellemez. Teknik olarak bu mümkün değildir. Aşının böyle bir fonksiyonu hiçbir zaman hiçbir aşıda yoktur. Aşının tek yaptığı bağışıklık sistemine virüsü tanıtmaktır. Aşı olanlar da taşıyıcı ve bulaştırıcı olmaya devam ederler. Eğer aşı işe yararsa en iyi ihtimalle hastalığı hafif geçirirler. Hastalığın şiddetini yine bağışıklık sistemi belirler. Dolayısıyla aşı olmayanlar toplum için fazladan bir risk değildir. Dr. Ateş Kara’da böyle bir açıklama yapmıştı: https://twitter.com/Medyanin50Tonu/status/1343492941210378241?s=20
Bilim ünlü ve beyaz önlük giyen kişilerin demeçleri değildir; bilim bilimsel yöntemlerle elde edilmiş verilerdir. Bilim herhangi bir kişinin ya da kurumun tekelinde değildir. Bilimsel bilginin tek bir güvenilir kaynağı yoktur; olamaz.Siz siz olun her bilim insanı etiketine sahip kişinin demecine araştırmadan inanmayın.
Kaynaklar:
https://twitter.com/DrMadej/status/1358790288710524928?s=20
https://twitter.com/ahusimya/status/1353708487465967619?s=20
https://twitter.com/bernayenisey/status/1353513915607638016?s=20
Maskelerin işe yaramadığına dair bir çalışma: https://www.spectator.co.uk/article/do-masks-stop-the-spread-of-covid-19-
Bir ivermectin analizi: https://covid19criticalcare.com/ivermectin-in-covid-19/epidemiologic-analyses-on-covid19-and-ivermectin/
Aşı olanların virüsle karşılaştığında daha ağır ve ölümcül hastalanmaya katkıda bulunduğuna dair bir çalışma: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7142689/
Aşı olan 112.802 kişiden 3150 kişinin (%3,58) sakatlandığını göteren pfizer ile ilgili CDC raporu:https://www.cdc.gov/vaccines/acip/meetings/downloads/slides-2020-12/slides-12-19/05-COVID-Clark-508.pdf
Pfizer aşısının ölüm yan etkisi olduğunu gösteren FDA raporu: https://www.fda.gov/media/144413/download
Bazı Dvit çalışmaları: https://www.nature.com/articles/s41598-020-77093-z
https://link.springer.com/article/10.1007/s12603-020-1479-0
Dvit’in YB oranını %97 azalttığına dair çalışma; aşı için böyle bir güven oranı yok: https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0960076020302764?via%3Dihub
Dvit ile ilgili 35 çalışmaya buradan ulaşabilirsiniz: https://covid.us.org/vitamin-d/
Aşı olanlar bulaştırıcıdır: https://twitter.com/kocyildirim/status/1332514217862307851?s=20