MUHTEŞEM TIRAŞ
MEDYANIN ZİHİNLERE TECAVÜZÜ!
Ana Haber Bültenlerinden...
- Annesini öldürdü, babasını kesti.
- Çocuklarını boğup kendisi intihar etti.
- Kayınpederinin evini basan öfkeli damat; karısını, kayınbiraderini ve baldızını pompalı tüfekle öldürdü.
- Gürültü yapıyorsun diyen komşusunu bıçakladı.
- Taraflar adliyede birbirine girdi, 3 ölü 7 yaralı.
- Trafikte yol verme tartışması cinayetle bitti.
- Tarla sulama tartışması silahlı çatışmaya dönüştü, 2 ölü 6 yaralı.
- Gece kulübünden çıkan iki grup sokak ortasında birbirine girdi.
- Madde bağımlısı genç dehşet saçtı.
- Şehir magandaları yaşlı adamı hastanelik etti.
- Saniye saniye soygun anı. Saniye saniye cinayet anı.
- Çevre yolunda makas atan bir sürücü kamyonun altına girdi.
- Köpeğe işkence yaptılar, kedinin bacaklarını kestiler.
***
Bunlara benzer sayısız örnek verebileceğimiz daha nice haber...
Bakın, burası 81 milyon nüfuslu bir ülke. Her gün sayısız kavga, her gün birkaç cinayet, soygun, trafik kazası, tecavüz vakası oluyor, olacaktır da.
Elbette bunların içinde haber değeri olanlar da var. Lakin toplumun haberdar olması gereken olay da haberleştiriliyor, olmaması gereken de... Hem de hiçbir yasal ve ahlâki süzgeçten geçirilmeden; toplumda yaratacağı olumsuz etkiler, sebep olabileceği travmalar hesap edilmeden. Bana ne Beyoğlu'ndaki sokak kavgasından, bana ne falan adliyede çıkan arbededen? Bana ne Antalya'da devrilen sebze yüklü kamyon haberinden?
Ülkede işlenen her cinayetten, her soygundan, yaşanan her kazadan haberdar olmam mı gerekiyor? Hatta dünyanın dört bir tarafında gerçekleşen üçüncü sayfa haberlerinden...
Motosiklete 4 kişi binen ailenin görüntüsü, hatalı yükleme yapan kamyonetin görüntüsü neden ekrana taşınır? Polise iletilmesi gereken o görüntüler neden ille de medyaya taşınır?
Haber merkezine ulaşan her vakanın hiçbir tasnife tabi tutulmadan halkın gözüne sorumsuzca sokulmasının ne faydası var? Kötü örnek oluşturabilecek, suça özendirici teşvik edici haberlerin etkileri neden düşünülmez?
(Ulusal güvenlik için tehlike arzeden haberleri saymıyorum bile.)
Elbette refahın yüksek olduğu, işsizliğin az olduğu ülkelerde nispeten cinayet de az olur, soygun da az olur, kuralların ihlali de az olur.
Ancak dünyanın her coğrafyasında ama az ama çok, her gün vahim vakalar yaşanıyor.
Asya'dan Avrupa'ya, Afrika'dan Amerika'ya kadar her kıtada ve birçok ülkede bu tarz olaylar Türkiye'den fersah fersah ileridedir. Lafı çok uzatmadan G20 ülkelerinden Meksika'ya bakalım: Geçen yıl tam 32 bin cinayet işlenmiş! Üstelik bu cinayetlerin binlercesi, kurbanların kafaları kesilerek gerçekleştirilmiş.
Mesela Brezilya'nın Sao Paulo kentinde zengin işadamları yeryüzünde bile gezemiyor. İşlerine ve evlerine helikopterle havadan gidip geliyorlar. Şehirdeki yüzlerce binanın tepesinde yüzlerce helikopter pistleri var. Zengin ailelerin evlerinde, zırhlı özel yaşam odaları var. Çocukları zırhlı arabalarla gezip çelik yelek giyiyorlar. Ülkede 10 dolar için kafa kesebilecek binlerce manyak var.
Gerek cinayet, gerek tecavüz, gerekse soygun vakaları konusunda Meksika'ya ve Brezilya'ya benzer her kıtadan daha birçok örnek sayabiliriz.
Peki geçen yıl Türkiye'de kaç cinayet işlenmiş?
Toplam 2 bin 187
Ama haber bültenlerine baktığınızda zannedersiniz ki, Türkiye'de kan gövdeyi götürüyor; her köşe başında her dakika insanlar boğazlanıyor. Zannedersiniz ki, cinayet, soygun ve tecavüz cenneti bir ülkede yaşıyoruz!
Medyamız bu tarz vakaları gözümüze soka soka, şehvetle ve ballandıra ballandıra vermeyi maharet sayarken; Birçok ülke medyası çok gerekli değilse ve süzgeçten geçirmeden asla taşımıyor ekrana. Neden? Çünkü hem mesleki sorumluluk bilinci hem de denetim var o ülkelerde.
Rastgele verecekleri üçüncü sayfa haberlerinin toplum üzerinde nasıl bir etki edeceğinin farkındalar. Ülkelerinin imajlarını da zedelemekten kaçınıyorlar. Bizde ise böylesi bir sorumluluk bilinci ne eğitim aşamasında aşılanıyor, ne de meslek ahlâkı olarak öğretiliyor.
2019'a sayılı günler kaldı. Mesela seyreyleyin şimdi yılbaşı gecesi Taksim'i... Bütün kameramanlar pusuya yatacak, "hangi maganda hangi turisti mıncıklayacak, biz de görüntüsünü çekip haber yapacağız" diye!
Medya patronları, Haber Müdürleri, Yayın Kurulu bilmem neleri...
Tamam, RTÜK MÜTÜK, Bakan Makan takmıyorlar. Denetim de yetersiz.
Peki hiç mi Allah'tan korkmazlar? Neticede kendileri de etten kemikten insanlar. Yaptıkları sorumsuz yayıncılığın kötü sonuçlarını düşünmeyecek kadar akıldan ve vicdandan mahrum mu bu adamlar?
Birçok personel istihdam edip milyonlarca lira öderler ama haberleri denetleyecek birer sosyal psikolog istihdam etmezler.
Maalesef...
Denetimsiz, sorumsuz yayıncılık anlayışının cezasını senelerdir çekiyoruz. Önlem alınmadığı sürece de çekmeye devam edeceğiz.