NUR SÜMEYRA
Niye Ülkücüler veya niçin Ülkücülük?
Kuşkusuz koskoca Türk Dünyasının aynı sembollerle veya aynı idealist yaklaşımlarla yer aldığı bu büyük daireyi anlatmaya kalkmayacağım. Zira bu beni aşar. Ben meselenin bana bakan yönünü ele alacağım. Çünkü Ülkücülere taraf oluyorsun(!), çok aşırı tepki veriyorsun gibi eleştiriler alıyorum. Bir de “onlar’a benzedin iyice” diyenler var. “Onlar” derken? Burayı da açacağım az sonra.
Daha yirmili yaşlardayken yazdığım bir yazıda “Şu’cu Bu’cu ve Dünyalı” başlığı kullanarak, bu cı cu eklerine mesafemi ortaya koymuştum. Bu mesafe ile tüm meselelere yaklaşmaya çalıştığım halde yine de bir haksızlığa uğradığını düşündüğüm bir cı’yı, haksızlığa uğrattığını düşündüğüm bir cu’ya karşı savunduğum için yaftalanmaktan kurtulamamıştım. Veya tam tersi. Memleket cı cu’cu cenneti olduğu için ne derseniz kimin cı’sına cu’suna yakınsa söylenenler, onunla ilgili yafta vuruluyor. Bir müddet sonra yafta vurulanı eleştirince bu sefer de diğer taraf vuruyor yaftayı. Bu kısır döngü böyle sürüyor. Bu konuyla ilgili sözüne çok itibar ettiğim biriyle dertleşirken, “Ben Müslüman ve Türk’üm kendimi bu şekilde ifade etmek bana yetiyor, bir cı cu ekine ihtiyaç duymuyorum” dediğimde şunu demişti bana “bu sefer de Ülkücü derler sana.”
Ha, demek ki Ülkücü bu anlama geliyor. Müslüman-Türk. Veya idealin tam adıyla Türk-İslam. Ne güzel işte! Bütün cı’ cu’ları kapsayan, hepsinin üstünde bir ülkü. Var mı bu ülküye itirazı olan bir Müslüman? İtirazı varsa neden?
İşte, efendim bir Kurt’un peşinden gidiyorlar. Camiyi ölümüne korurlar ama içeri girip bir vakit namaz kılmazlar, Fatiha bile bilmezler vs. Kendisinin (ben buna inanmıyorum da, velev ki öyle) Fatiha’yı bilip bilmediği kendini ilgilendiren bir durum (ayrıca niye bu genelleme?) fakat aynı adam milleti Fatiha’yı rahat okuyabilsin diye sırasında canını ortaya koyuyor mu? Koyuyor. Hangisi Hak katında daha üstün? Fatiha’yı bilmezse sadece bundan kendisi mesul fakat milletinin rahatça Fatiha okuyabilmesi için canını ortaya koymazsa, tüm millet ve İslam zarar görür. Hangisi daha kapsamlı? Fatiha’yı bilmek sadece kendisini kurtarır ama Fatiha için canını ortaya koymak tüm milleti ve İslam’ı. Demek ki dini kendine has kılıp, bencilce yaşamıyorlar İslam’ı. Ben kurtulayım da kime ne olursa olsun demiyorlar. Bu minvalde de Fatiha’yı yaşayarak tefsir ediyorlar. Fatiha’nın “Hamd Alemlerin Rabbi Allah’adır” ayetini, Fatiha için canlarını ortaya koyarak gösteriyorlar. Çünkü bugün içinde olduğumuz mücadele Fatiha için de veriliyor. Haçlı, Siyonist kazanamasın, Fatiha ebediyen bayraklaşsın diye. Bir kısım Müslüman hala şehitliği tartışadursun, verilen mücadelenin özeti budur ve analarının ak sütü gibi o aslanlara şehitlik mertebesi helaldir. Devam edelim, -velev ki- caminin içeri girip girmemesi kendisini ilgilendiren bir durum, fakat o camiyi sırasında ölümüne dahi olsa koruyacağından sen bile son derece emin misin? Eminsin. Yine soruyorum, hem niye bu genelleme? Nereden ezberledin bu önyargıyı?
Kurt’a gelelim. O Kurt değil bir kere Bozkurt. Önce adını doğru koyalım. Ülkücülüğün Türk-İslam ülküsü olduğunda hemfikirsek Bozkurt’u sembol olarak seçmelerine sevinmelisiniz zira bu sembol koskoca bir Türk Tarihi’ne ait. Bu minvalde aslında bütün Türk Dünyası’nın da sembolü. Demek ki bu sembol vasıtasıyla Türk-İslam ülküsünde bütün Türk Dünyası ile bağlanıyorsun. İslam diyorum dikkatinizi çekerim. Bu sembolü taşırken sen, bütün Türk Dünyasını bu ülküye ikna etmen ve yanında bulman daha mı kolay olur, bir düşün istersen. Demek ki sembol deyip geçmemek gerekiyor bazı şeylere. Altında çok derin anlamlar ihtiva edebiliyor. Ki Bozkurt’un Türk destanlarında ve tarihindeki yerine ve önemine hiç girmiyorum bile. Bu anlamda köpek derken birileri, kendi cehaletlerini ortaya koydukları gibi Türk Tarihi’ne olan karın ağrılarını da deşifre etmiş oluyorlar. Benim bu ve benzer konularda taraf olmama gelince, sonuna kadar tarafım. Çünkü az önce açıkladığım üzere Türk-İslam’ı ve bütün bir milletimin sembolü olan Bozkurt’u savunmamam söz konusu olamaz. (Türk=Müslüman tezini de belirteyim bu arada, ki baştaki Türk ifadesi için yerinden zıplayanlar bir sakinleşsin.)
“Onlar” konusuna gelince. Demek ki “onlar” denildiğine göre bir de “biz” var. Bir de “siz”. Ülkenin bu en kritik günlerinde hakikatli ülkücülerin meselelere “onlar” diye yaklaşmayıp, değil elleri gövdelerini taşın altına koymasından sonra anlıyoruz ki, bu noktada da sınavı ve sınıfı geçen “onlar”. Demek ki Ülkücülerin başlattığı “vatan” odaklı seferberlikte “onlar” diye yaklaşıp geri duracaklar var. Hakikatli ülkücülerin “onlar” diye aklının ucundan dahi geçirmeyip, “vatan” odaklı verdikleri koşulsuz desteği veremeyecek olanlar var. Demek ki hakikatte ülkücüler bölmüyor ülkeyi, biz, siz onlar diye. Çünkü ülkücülerin “vatan” odaklı her meselede bir tek “biz”i var.
“Onlar” derken ayrıca benim anladığım şu: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır. (Mücadele/22)
Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, işte bu hakikatli ülkücülerdir asla ve kat’a Fetö’ye itibar etmeyen. Onlar’dır dinlerarası diyaloga, ılımlı İslam vs. gibi söylemlere karşı çıkan. Kelime-i Şehadetten “Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir” ifadesini atanlara karşı ateş püsküren ve bu yüzden onların kadim düşmanlığını kazanan. Ayette geçtiği üzere, kelime-i şehadetten Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir ifadesini çıkarmak, Allah’ın Resulüne düşmanlık değil midir? Öyleyse onlar değil miydi buna yine canı pahasına karşı çıkıp, bas bas bağıran? Bunun için Fetö’nün kumpaslarına kurban giden. Onlar değil miydi? Bugün de aynı hassasiyetle hareket edip, başta Fatiha, Türk-İslam, için hem siyasi hem sivil kulvarda canlarıyla başlarıyla seferber olmuyor mu bu “onlar”? Öyleyse bu “onlar”ın yanında yer alıp, hep beraber, bu Türk-İslam ve dolayısıyla “Vatan” konusundaki samimiyeti ispatlayan fedakarlıklar karşısında “biz” olmakta yarar var. Çünkü “onlar” diye nitelenen yerde bencillik, şahsi ikballer yok, vatan var. Koşulsuz destek var. Bunu en kritik durumlarda ispatladılar ve ispatlamaya da devam ediyorlar. CHP muhalefetini iyi tahlil edin, ne demek istediğimi anlarsınız. Şehitlik tartışmalarına, bu mücadele vatan millet için değil, Müslüman beldesine(!) karşı diyenlere de yine yukarıdaki ayet-i kerime ile cevap verelim. Karşı tarafta Haçlı ve Siyonizm ve onların kuklaları varsa bu taraftaki kimdir? Allah’ın tarafında olanlar değil mi? Allah’ın tarafında mücadele edene verilmeyen şehitlik rütbesi kime verilecek? Jack’e mi? Geçen gün YPG paçavrası ile cenazesi kaldırılan bir teröristin adı bu. Girin internete bakın. Siz bu gerçeği hala nasıl göremiyorsunuz?
Ezcümle. Meselenin bana bakan yönünde gözlemlerim bunlardır. Müslüman ve Türküm elhamdülillah ve her meseleye “vatan” odaklı bakmaya çalışıyorum. Tıpkı “onlar” gibi.
Bilirisiniz hayli nükteli bir hikaye vardır. Bir kadının bir oğlu varmış. Oğlunu kaybetmiş ve o da bir üvey anne elinde büyümüş. Sonra oğlunu bulmuş ve bu benim oğlum demiş. Üvey anne “hayır benim” demiş. Mesele kadıya taşınmış. Kadı iki tarafı da dinlemiş. Meseleye bulduğu çözüm de hayli ilginç olmuş. Demiş ki; “madem iki tarafta benim oğlum diyor, getirin bir bıçak çocuğu ortadan ikiye bölelim, bir tarafını sana bir tarafını da ona verelim.” Üvey anne hemen kabul etmiş. Öz anne ise “hayır!” diye haykırmış. “Ben çocuğumun ortadan kesilmesine razı olamam.” Kadı olanları izlemiş ve kararını vermiş: “Öz annesi sensin. Çünkü hakikatte hiçbir anne evladının kesilmesine, ortadan ikiye bölünmesine razı olmaz. Bu fedakarlığı yaptığına göre sensin.” Ve çocuğu asıl annesine vermiş.
Soruyu şimdi daha net cevaplayabilirim. İşte benim nazarımda Ülkücüler vatanlarına karşı bu öz anne gibidir. Niye ülkücüler ve niçin ülkücülük sorusunun cevabı da kısaca budur.
Not: 14 Şubat Sevgililer günü için hediyelere verilecek paraların Mehmetçik’e gitmesi kampanyasını can-ı gönülden destekliyorum. Kültür emperyalizminin içimize soktuğu, esasında Aziz Valentine günü olan bu güne bundan daha anlamlı bir cevap olamaz.