İNANÇ YILAN
Öğrenmenin Maliyeti
Her şeyin maddi veya manevi bir maliyeti olduğu gibi “Öğrenmenin” de vardır. Başınız ağrıyor diye doktora gittiğinizde veya çocuğunuza özel ders aldığınız da ödediğiniz doktorun ya da öğretmenin bedeli değil bilmediğiniz bir şeyin öğrenme maliyetidir. Bireyselden toplumsala doğru çerçeveyi büyüttüğümüzde (Kapitalizm, Sanayi Devrimi, teknoloji, dış politika vs.) 200 yıldır öğrenmenin maliyetlerini –Kimi zaman döviz çoğu zaman enflasyon, sürekli ise yüksek faizler üzerinden–ödeyip duruyoruz. Lakin garip bir özelliğimiz mevcut, öğrendiklerimizi çarçabuk unutup bir bebek özleminde yeniden öğreneceğimiz günü beklerken, yeni ebeveynler (Siyasetçiler) seçip yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bu topraklarda ki ilk “demokratikleşme” girişimi sayılabilecek Tanzimat Fermanının (1839) ilanından bugüne demokratik – hukuk devleti olmağa çabalarken iptal edilen İBB seçimlerinde olduğu gibi hukuku istediğimiz noktaya çevirerek –Tanzimat Fermanının da ki gibi–günü kurtarıyoruz. Kendimizi bildik bileli serbest piyasa ekonomisi içindeyiz ve fakat bu işi beceremediğimiz gibi elimize yüzümüze bulaştırıyoruz. 30 yıl önce sosyalizmden serbest piyasaya dönen Rusya bile bize tur bindirirken, hala reform yapma telaşesindeyiz. Nerdeyse yarım asırdır Avrupa Birliği üyesi olmak için çırpınırken (dini ve kültürel engelleri elbette saymıyorum), Birliğin şartlarını işimize geldiği gibi yorumluyoruz. Kader ortağımız Arjantin ile birlikte yüksek enflasyon eşittir yüksek faiz denkleminden çıkamıyoruz.
İleri teknolojimiz yok diyemem ama ülke ekonomisinde karşılığı yok. Rostow “Büyüme Modeli Aşamaları”nda (1960’ta yayınladı) ağır sanayi ve otomobil dedi diye yerli otomobile taktık. Rostow bunu söylediğinde otomobil yapan ülke sayısı bir elin parmaklarını geçmezken şimdi üç boyutlu yazıcıda elektrikli otomobil yapıp 7.500 dolara satıyor gençler. Artık ileri teknoloji çağındayız, yani mevzu üretim değil üretim sürecini tetikleyici ürünler geliştirmek. İngiliz markası cep telefonu sayın deseler aklıma bir tane gelmez ama İngilizlerin geliştirdiği işlemci mimarisini (ARM) kullanmayan dünya çapında üretici yok. Kaldı ki illa otomobili yerli yapacaksak, bu bağlamda en tecrübeli iki grubu (Oyak – Koç) neden devre dışı bıraktık sorusunu da ayrıca cevaplamamız gerekiyor! Yahu Apple’ın bütün parçalarını rakipleri (İşlemci Samsung, işlemci mimarisi ARM, kamera Sony vb) üretiyor.
Çin ile ABD hafif metal savaşlarını 20 yıldır sürdürürken, AB’nin ABD ile yürüttüğü finans savaşında İngiltere kendi farkını korumak için çırpınmaktadır. Bizse hala finans sektörüne dair yeni geliştirdiğimiz ilginç argümanların öğrenme maliyetlerini üstleniyoruz. Enflasyonu %5’in üzerinde olan gelişmiş ülke olamayacağı gibi finans sektöründe dikiş tutturması da (Yüksek enflasyon sebebiyle) mümkün değildir. Şimdi burada ekonomistlerinde bir hatasını ayrıca düzeltmek gerekiyor. Varsa yoksa Merkez Bankası (MB) rezervleri üzerinden yaptıkları okumada anlamsızdır. MB’nin rezervi ülke ekonomisini düze çıkarmaz. Çıkarsaydı Suudi Arabistan ve Çin dünyanın en güçlü finans merkezleri olurdu. Aile bütçesinde ki (MB) para önemlidir lakin sizin (vatandaş) cebinizdeki paradan daha önemli değildir. Bağımsız değil lakin düşünüldüğü kadar da aralarında efsanevi ilişki yok. Burada esas olan sermaye birikiminin hangi endüstride toplanıp nasıl yönetildiğidir. Norveç petrol zengini ülkeler arasında ilk onda olmamasına rağmen kurdukları petrol fonuyla (1996) yaptıkları yatırımın değeri 2017’de 1 trilyon doları aşmıştır. Sadece 21 yılda ortalama ABD dış borcu kadar para biriktirip dünya çapında Volkswagen, Apple, Microsoft ve Amazon dahil pek çok işletmeye –Sadece Türkiye’deki yatırımları 700 milyon dolardan fazladır–sermayedardırlar.
Diğer tarafta dünyanın en büyük petrol rezervine sahip Venezüella’da ise iktidarda Doğu’ya göre Maduro Batı’ya göre ise Lopez vardır. Ülkenin eko-politik felaketini tarif etmek için ise uzman olmağa zaten gerek yok, son yapılan %300 (Ocak 2019) zamla asgari ücret eşittir yirmi dolar. Başlarken söylediğim gibi “Öğrenmenin” de bir maliyeti var.