TÜRKİYEM…

Hani insanlık diyoruz… Dünyanın neresinden gelirse gelsin, herkese kucağını açmış, şefkatini ve merhametini mazlumlarla, masumlarla, mağdurlarla yüreğini, ekmeğini paylaşmış dünyaya örnek olacak yegâne emsal abidesidir benim ülkem TÜRKİYEM.

Canı yandığında benim güzel ülkeme sığınan, haksızlığa uğradığında benim güzel ülkemden yardım dileyen, adaleti ta uzaklardan hiçe sayılıp, kurtuluşu ve huzuru benim güzel ülkemde bulan, benim eşsiz ülkem TÜRKİYEM.

Canımız sana feda olsun!

Bir karış toprağına kem gözle bakana

Husumet edip de, savaş çıkarana

Hepimiz bir olur, oluk oluk akarız

Sığmayız dağlara garbın afakına taşarız.

Sensin bizim toprağımız!.. Atamız canımız

Kim bize zincir vuracakmış şaşarız!..

Öyle bir şanlı bayrak ki; alır rengini şehitten

O bayrak ki; hiç inmez ne gökten ne yerden.

Binlerce tarih yazılır adına, binlerce destan anlatılır

Yıkılmaz bir güç! yıkamaz hiç bir güç!..

Her bir yer, her bir toprağı yiğit dolu.

Kahraman ocağı benim ülkem TÜRKİYEM.

15 TEMMUZ

Hain darbe girişiminin akıllarda kalan acı ve kanlı hatıraların yanı sıra, gururlu onurlu destansı bir gününde sembolüdür aynı zamanda 15 Temmuz.

Çoluk çocuk demeden, genciyle yaşlısıyla akın akın insanların vatan sevdasıyla sokaklara döküldüğü haklı müdafaa günüdür 15 TEMMUZ.

Nice canlar gitti… Yaktı, yıktı köz etti. Bu hain kalkışmaya iştirak eden hainler mahkemelerce yargılandı, yargılanmalarına da hala devam ediliyor.

Bakın! Cenab-ı Allah yüce ayetinde şöyle buyuruyor:

"Kim bir canı, bir can karşılığında olmaksızın ve ya yeryüzünde fitne çıkarmak için öldürürse, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur ve kim onu kurtarmışsa bütün insanları kurtarmış gibi olur" (Maide32) diye buyuruyor.

Yine Cenab-ı Allah başka bir ayetinde de şöyle buyuruyor:

"Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara irtikâp edenler (yani bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklemişlerdir." (ahzap 58) diye buyuruyor.

Her iki ayetten de anlaşılacağı üzere, hem insan öldürmenin hem de iftira atmanın günah olduğu ve kul hakkına girildiği anlaşılmaktadır.

Öncelikle bu kalkışmada vatan toprağına kem gözle bakan alçak FETÖbaşta olmak üzere, bu işte parmağı olan iç ve dış güç odakların da parmağı kopsun diyerek fetö’nün ülkemize verdiği zararları, tuzağına düşürdüğü insanları, kurduğu tuzakları ve bu tuzağın içine çektiği insanları da unutmamak gerekir. Böyle sinsi bir yapının daha önceleri başka kişilere de yaptığı kumpaslar, fişlemeler bilindiği halde, özellikle bu yapının içinde devlete yerleşmiş bir şekilde kamufle olmuş ve olmaya da devam eden kişilerin varlığı ve bir takım sözde itirafçı olup da alakalı, alakasız bir çok kişileri de devlete düşman etmek kastı ile bilinçli bir şekilde ihraç ettirdiklerini de biliyoruz.

Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi ”Tabanın ibadet, ortasının ticaret, tavanının da ihanet ” dediği bu yapıyı iyi analiz etmek lazım. Bu yapıyı madde madde analiz edecek olursak ortaya çıkan tablodan su manzara çıkıyor.

Mesela ibadet dediğimiz bu kısım yapının neresinde? Ona bakmak lazım. Sırf insani duyguları gözeterek mi yer almış, yoksa ihanet etmek için mi? Ama taban denilen bu kısmın daha çok dini duygularla kandırıldığı ve sömürüldüğü de aşikâr. İşte bu kısma ibadet kısmıdiyoruz.

TİCARET DENİLEN KISIM İSE; Bu yapıyla tabandan zıt, sadece iş çıkar amaçlı, işin maliye kısmında olan kişilerdir. Bu kişiler kendi menfaatleri doğrusunda insanların sömürülmesine aracılık edenler ya da bu yapıdan menfaat sağlayan, onların imkânlarıyla heybesini dolduran, devletin kurumlarına sızan ve sızdırılan özellikle seçilmiş kişilerdir. Bu kişiler aynı zamanda hain kısmıyla da iş ortaklığı yapan kişilerdir. İşte bu kişilere de ticaret kısmı diyoruz.

İHANET DENİLEN KISMIN DA İSE;Sadece Devleti ve hükümeti çökertme, yok etme, ele geçirme adına her türlü kanlı eylemi göze almış bu uğurda birçok insanı, gözlerini kırpmadan yok edecek kadar alçak, insan katledecek kadar gözleri dönmüş canavar, insanların üzerlerine tanklarla ateş açıp ezecek kadar acımasız, gaddar velhasıl; ruhlarını şeytana satmış soysuz uşaklar işte bu kısmına da “İHANET” kısmı diyoruz.

HA BİRDE ŞÖYLE BİR KISMIN; Var ki!Ne başında, ne ortasında ne de sonunda yer almış kişilerdir. İşte en kötüsü de bunların hali. Bu kişilerin durumunu analiz edecek olursak şayet, çamur at izi kalsın tarzında yani; fetö çuvalına özellikle atılmış ya da attırılmış. İftara dediğimiz mekanizmayla hasımı olanın, kuyruğuna basılanın, ters fişleme yaparak kimliğini yerini saklama çabası içinde olan belli başlı kişilerdir bunlar. Devletin içinde bukalemun gibi sürekli renk değiştiren bu kişiler, sanki devletin yanındaymış gibi gözüküp hatta kraldan çok kralcılık yapan, bir gün öyle bir gün böyle, rüzgâr nerden eserse ordayım diyen kişilerdir bunlar. İşte bu kişiler var ya, asıl mercek altına alınıp irdelenmesi gereken kişilerdir.

Bu bağlamda baktığımız da yaptığımız analizler neticesinde taban kısmı ve

haklarında soruşturma açılmamış, takipsizlik beraat almış, aklanmış ama komisyon yoluyla iade olmamış kişilerin haklarının geç kalınmadan çok acil geri verilmesi gerekmektedir. Yine haklarında soruşturma açılmış, ceza almış bazı mağdur kesimi var ki, onlarda haklarında delil yetersizliği ya da bir takım tuzak yöntemlerle mağdur edilmiş ise bu kişilerinde iyi irdelenmesi soyut verilerle değil de, daha çok elle tutulur somut verilerle sonuca gidilmesi suçlunun suçsuzdan ayrıştırılması, adaletinde vicdanında ruhunu rahatlatacaktır.

Bu kişilerin diğer unsurlardan ayrıştırılması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü bu ayrıştırma iyi yapılmadığı takdirde, bu insanları şu an ki, ak baba gibi bekleyen ”FETÖ” nün kucağına itmiş olursunuz. Fetönün devlete düşman etme eylemine de bilmeden aracılık etmiş olup tabir yerindeyse fetö, bir taşla iki kuş vurmuş olur.

İşte bu bilinçle, hatırlatma yaparak, bu örgütle her yolu kesişene hain demek yerine, devletin şefkatiyle ihya edin diyorum. Elinizi vicdanınızın üzerine koyarak, adalet terazinizde iyi tartın diyorum. Oluşan yığınla mağdur kitlelerinin adalet çığlığı atar hale getirildiği güzel ülkemde, artık birazda insanların vicdanına seslenmek istiyorum.

ADALET TERAZİSİ VİCDANIN SESİ

Vakit! Vicdanlara seslenme vakti!

Adalet terazisini kalplere yerleştirme, kalplerdekini de hesaba çekmevakti!

Bir masum varsa eğer adalet girdabına girmiş boğulmakta olan, olanı çekip çıkarma vakti!

Susup köşeye çekilme zamanı değil, feryat edeni duyma vakti!

Vakit! Getirecekse benim güzel ülkeme huzuru ve sevgiyi, haydi o zaman adalet terazisini eşitlemevakti!

Zaman öyle bir zaman ki; insanlar vicdanın sesini duymamak için kendilerini, akıllarını öyle boş şeylere vermişler ki, vicdanlarını sağır dillerini lal yapmışlar. Vicdanın sesini bile dinlemeye vakit bulamayan işte bu kimseler, etrafta çok konuşup boş konuşan el âlem ne der anlayışıyla bol bol çamur atıp kendilerini de sütten çıkmış ak kaşık sananlardır.

Her şeyden kaçan bu kimseler birine yardım etmekten, kol kanat germekten, birine sevgi göstermekten, saygı göstermekten ve hakkı olana hakkı vermekten, yani insanı insan yapan tüm değerlerden kaçarlar.

Hayatta her şeye hakkı varmış gibi hep daha fazlasını istemekten, üstekilere bakıp kendilerinden yüksekte olana özenip, hırsla yalanla saldırırlar. İşte yine bu kişiler tüm erdemlerini hiçe sayan, kişiliklerinden menfaat uğruna taviz verenlerdir.

İşte bu kişiler iftirayla zanla, bilerek ya da bilmeyerek çok konuşarak birilerinin gözüne girmek için, yaranmak uğruna birçok kişinin canının yanmasına, haksızlığa uğramasına vesile olanlardır.

Maalesef diyorum, çünkü Görünenköy kılavuz istemezmisali vicdanını paraya satan üç –beş kuruş için ahiretini satanlardır diyorum.

Vicdan imanla beslenir. Güzel ahlakla da olgunlaşır. Allah’a inanmayanın Rabbinden korkmayanın vicdanı mı olur hiç?

Vicdan, başkalarının göremediğini gören yüreğindeki her şeyi gören gözdür. Vicdanlı insan sadece insanlara karşı vicdanını düşünerek karar vermez, tüm canlılara karşı aynı değerde yaklaşır. Bitkileri, hayvanları korur, her canlının yaşama hakkını savunur ve bu doğrultuda hareket eder.

Vicdansız insanlarda ise durum tam tersidir. Bu insanlar vicdanlarının sesini duymazlar ve bu sebeple yanlışa düşebilirler. Ancak yanlışa düştüklerini de fark etmezler. Genellikle vicdansız insan bencil insan olur, bu sebeple çevresindeki insanların iyiliklerini düşünmek yerine sadece kendini düşünür ve bu durumdan memnun olur.

Ne demiş MEHMET AKİF:

"Ne irfandır ahlaka veren yükseklik, ne vicdandır

Fazilet hissi insanlarda, Allah korkusundandır"

Unutmamak gerekir ki; vicdanına kalın duvarlar örmüş biri, başka hayatların yok olmasından neden korksun ki!..

Her doğru her yerde söylenmez ama Duymak istersen eğer en kısık sesi bile duyarsın. Duymak istemezsen, kapatırsın defteri görmezden gelir kulağını tıkar, dibinde top patlasa zaten duymazsın.

Sözüm duymayanlara değil zaten, duyup da vicdanı rahatsız olanlara!..

Bir elimde cımbız, bir elimde ayna, umurumda mı dünyadiyenler buyursun, Yangına körükle gide dursun. Ateş düştüğü yeri yakar, azıcık biraz empati kursun diyerek… Vicdan alıcıları açık insanlara diyorum ki; haydi vicdanın sesini dinle.

Bir tane bile haksızlığa uğramış varsa yığınların içinde kul hakkına girdiğimiz… Affına sığınıp, almadan mazlumun ahını, bedduasından bari sakın.

Karışmışsa atizi, it izine, her şey girmişse birbirine, o zaman bakın!

Öyle ki Cumhurbaşkanımız bile kayıtsız kalmamış bu sese. Ta aylar öncesi, kimleri nasıl uyarmış. Fetö mücadelesinde yapılan haksızlığa ve bu haksızlığa uğrayan kimselerin attığı adalet çığlığına hitaben, yazılı basından derlediğim işte o kelimeler.

***

Şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var. Bazen fırsat bulduğumda TV'leri izliyorum. Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları o insanın bu işle hiç alakası yok. Ama o insana o yaftayı yapıştırıyor. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım… demişti.

Aslında cumhurbaşkanımızın bu uyarısı basınaydı ve basının bu konuda dikkatli olması gerektiğini, abartmadan Hak, hukuk, adalet, hakkaniyet, masumiyet karinesi gibi kavramların unutulmaması gerekliliğinin altını çizmişti. Çünkü basın gibi toplumun bilgi aldığı kaynaklar, yalanlar üzerine inşa ettiği binaların altında kalacak binlerce insanın vebalinden de mesul olacaklardır. Keza ne yazılı basın ne görsel basın bu konuda gerekli itinayı gösterememiş, bilerek ya da bilmeyerek fetö’nün ekmeğine yağ sürmüşlerdir.

Diğer taraftan yine, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ ile mücadeleye ilişkin, "Bu mücadelede yanlış yapanları, işi sulandıranları, suçluları koruyanları, asıl hainleri bırakıp gariban insanların üstüne çullananları görür, duyar, tespit edersek, onların da yakalarına yapışmaktan asla çekinmeyiz" demişti.

Peki, bu sözleri kimler için söyledi. Bu iş cadı avına dönüştüren bir takım fırsatçılar çetesi için söyledi. Kurumlara bu konuda daha titiz olunması gerektiği, yaşın yanında kurularında yanmaması gerektiğini, at izinin it izinekarıştırılmaması gerektiğini söyledi. Söyledi de söylemesine… Bu uyarıyı takan kim? Suçlu suçsuz demeden yapılan ihbarlar ya da kurum kanaati dediğimiz güvenilmez( neden mi)? Mesela kurumun başındaki şahıslar bu kişilerden hoşlanmıyorsa al sana fırsat. Peki, böyle bir kişinin görüşü eğer vicdan denen duyuya kapalıysa ne olur? Hiç düşündünüz mü? tabi ki, geçmiş olsun denir karşı tarafa.

Yine Cumhurbaşkanımızın adaletli olunması hususunda, adaletin tesisinde en önemli vazifesi olan yargı mensuplarına hitaben; Adalet elbette herkese hakkını vermektir. Ama hakkı vermekle hakkı gasp etmek arasındaki denge öylesine hassastır ki bunu sağlamak için çok çalışmak çok fedakârlık yapmak gerekir” dedi. Yargının sebep olduğu ‘adaletsizliğin’ telafisi olmayacağını da söyledi.

Erdoğan şöyle devam etti: "Bir ülkede halk bunalmış ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hale gelmişse oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir. Adaleti kaybettiğimizde her şeyimizi kaybedeceğimizi de bilmek zorundayız."

Peki, yargı mensupları bu konuda ne yaptı. İşin vahametine kapılıp, travma haliyle, "ya ihbar doğruysa, ya bu onun, bunun adamıysa, ya kendini çok iyi gizlemişse" endişelerine teslim olup, "başım belaya girer" korkusuyla, gözaltı kararları verdi. Aynı endişeyle tutuklama kararları verdi. Ve bu yaşanılan travma (ben buna yargıda travma diyorum) itirazlar üst mahkemelerce de aynı gerekçelerle reddedildi. Yargıda yaşanan bu travmanın sebep olduğu ve şu an adalet çığlığı atan isyan eden mağdur kesimin yargılanırken “SÜPHEDEN SANIK YARALANIR” ilkesiyle kesin kanaat ve şüpheye yer verilmeyecek yargılamalarla adaletin huzurunda yargılanmaları mutlak suretle adil ve hızlı şekilde sağlanmalıdır.

“Adalet mülkün temelidir" diyoruz… Artık Cumhurbaşkanımızın da zaman zaman uyarılarda bulunduğu, bu değindiğim konuların önemine binaen, adalet terazisini doğru tartacaklara vicdan muhasebesi yapacaklara da altın birer öğüttür bu sözler.

Yazımın son bölümünde Bu sinsi örgüt yüzüne mağdur olmuş ve özellikle kumpas ve tuzaklarına kurban gitmiş kişiler için sesleniyorum. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Adaleti tesis eden tüm kurumlar ve yazılı görsel basından sorumlu insanlar, Haydi vicdanın sesi olalım elbirliğiyle ülkemize yeniden sevgi ve huzur getirelim. NE dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar