ZEHRA BETÜL ÖZSEÇER
BİR ÇİÇEK
Bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol
Düşüncelerin kurtarsın seni senden
Ahmet Hamdi TANPINAR
Çay molası ya da kahve molası olarak planladığım bu haftaki yazım Ahmet Hamdi Tanpınar’ın avare ilhamlar şiiri karşısında çok güçsüz kaldı. Yazının başköşesinde yerini alan şiir ile zihnimin derinliklerindeki bütün çalışmalarım kifayetsiz kaldı. Bütün bilinenlerin aksine varlıktan yokluğa evrilen düşüncelerimi, herkesin tanıdığı Fransız filozofun herkesin bildiği cümlesine kadar getirdi ve bıraktı. “Düşünüyorum o halde varım.” Ne de güzel birleşiyor bambaşka kültürlere ait bambaşka inanç sisteminden çıkmış insanlar, düşünme fikrinde ve hatta düşüncelerinde. Ne hoş bir sesleniş, belki de kimi zaman hoş bir serzeniş tarihten günümüze. İnsan; hayatı boyunca var olmaya çabalıyor ve bu çabanın “adı” da “kanıtı” da düşünceden, düşünmekten geçiyor ise, kulak vermek gerek bu seslere. Ne de olsa bazı yazarlar, şairler ve düşünürler aracılığı ile kelimelerin ötesinde bir düşünce sistemi, kelimelerin eşiğinde refakat ediyor ömrümüze.
Her ses, her harf, her kelime, her cümle, her paragraf velhasıl bütün yazmalar, bütün konuşmalar ve hatta bütün susmalar bir düşünceye ait olsalar bile, her hareketin zaten bir düşünce üzerine bir düşünce akabinde gelişmesine rağmen, düşünmek üzerinde düşünmek aslında sonu gelmeyen karanlık bir çaba belki de. Düşünmenin insanı aydınlattığı bir evrende düşünce üzerine yapılan bütün eylemlerin zifiri bir karanlıkta yol alması da tarif edilemez bir çelişki insanın içinde. Demek ki bu haftaki yazımız; insanın kendini arayışında, karanlığın aydınlattığı bir yol üzerine. Kelimelerimiz ise yol boyu karşımıza çıkan, düşüncelerimiz için kocaman birer hapishane. Bizi bekler; mahkumiyetimizi tahammül edilebilir kılabilmek için, dağarcığımıza katmamız gereken yüzlerce/binlerce kelime. Belki bir gün de kelimelerin mükemmelliği ve bu mükemmelliğin parmaklıklar olarak yeryüzüne izdüşümünü yazarız ya da sadece bu düşünce, bu cümlelerde ve bu cümlelerle hapis kalır zihinlerimizde. Bu hapislik yarım bırakır insanı. Bu yarım kalmışlık hissi yazdırır durur onca makaleyi romanı köşe yazısını. Bizde bugün düşünmek üzerine düşüncelerimizi kelimelerin prangalarında anlatmaya çalışacağız sizlere.
Hangi disiplinden bakarsanız bakın düşünmek kişinin dünyasını yeniden inşa etmesi demektir. Herkesin kendi dünyasını inşa etmeye olan hakkı, daha da ötesinde bu inşaya olan ihtiyacı da göz ardı edilmemelidir. Aslında sadece kişinin kendi dünyasına ait bir eylem değildir düşünmek. Bütün bir evreni inşa etmektir, bütün bir evrene aittir. Belki ilerde bir gün de bu bahse girilir. Bu nedenle düşüncelerimize çok dikkat etmemiz gerekir. “Söylediklerinize dikkat edin” diye başlar Gandi sonra “Düşüncelerinize dikkat edin” der ve bu düşünce kaskatını “Kaderinize dönüşür” diye bitirir. Tam da bu yüzden düşünmek, kaderimizi inşa etmektir. Hayatımızı; ya kendimiz inşa ederiz ya da başkalarının inşa etmesine izin verir, yaşama hakkımızın bize bahşedilmiş kısmından vazgeçeriz.
Bu tercih, belki de hayatınız boyunca karşınıza çıkacak tek gerçek tercihimizdir. Bu tercih/inşa sürecine nereden başlamamız gerektiğini sorgulamak iyi bir başlangıç mıdır bilinmez ama her şeyin bizim için başladığı yere, kulak vermemiz belki de yeterlidir. Bir çocuk dünyaya geldiğinde kendisine zarar verebilecek her şeyi fark edebilecek donanımla dünyaya gelir. Fiziksel donanımının tüm yetersizliklerine rağmen, bilişsel ve duygusal donanımı mucizevi bir şekilde gelişmiştir. Mutluluğu, kızgınlığı, üzüntüyü, sevgiyi, nefreti en doğru şekilde ayırt edebilmektedir. İnsanoğlu; fiziksel gelişimini tamamladıkça, duygusal gelişimini öğrenilmişlikler ile zayıflatmakta ve böylelikle tehlikelere duygusal boyutlarda daha açık hale gelmektedir. İnsanoğlu büyüdükçe; “Bunu nasıl göremedim?”, “Bunu nasıl fark edemedim?”, “Buna nasıl güvendim?”, “Buna nasıl izin verdim?” gibi onlarca soru ile, onlarca hayal kırıklıkları yaşamaktadır. Aslında içimizde bir yerlerde, içimizdeki o minik çocuk her şeyin farkındadır. Ve çok derinlerden; kişisel çıkarlarımızın, ait olmaya çalıştığımız siyasal oluşumların, din adı altında gösterilen uygulamaların, bazen sadece spor takımlarının ve benzeri oluşumların ardından “Burada; insana uymayan, insancıl olmayan, bunun yanında eksiklikleri ve yanlışlıkları barındıran bir durum var dikkat etmeliyiz.” diye ve benzeri birçok kelime ile seslenmektedir.
Ancak her kişisel alanımız tehdit edildiğinde, kişisel güvenliğimiz adına, onu susturmayı o kadar iyi öğrenmişizdir ki böylelikle kendi kendimizi kelimelerin hapishanesinden çok daha küçük hapishanelere yani kendi bedenlerimize hapsederiz. Bazen bedenlerimiz boşlukta kapladığı yerden daha küçüktür. İşte o zaman koca bir ömrü yaşamaz, sadece israf ederiz. Kendimizi var etmek adına, kendimizi fark etmek adına; bizlere karanlıktan seslenen, bütün doğrulara kulak verebilmek dileğiyle. Öğüt alıp düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca kılana şükürler olsun. Furkan 62...
Selam ve Sevgi ile