Sosyolog / BETÜL BAYKAL DİNÇ
VELHASIL KELAM PAYDAŞLAR RAHATSIZ ANLARSINIZ YA!
Türkiye uzun bir romanın adıdır.
İçinde bolca vatan haini çokça kahraman bulunduran, yazarı bizzat içindekiler olan bir roman…
Yayınevi aramıyoruz, henüz son noktayı koymadık, üzerinde editöryal düzenlemeler yaptığımız günlerden geçiyoruz.
1880’li yıllarda İngiltere Başbakanı Gladstone "Türkler insanlığın insan olmanın numuneleridir, onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu’da yok etmeliyiz" diyordu.
Dünyaya özel bir görevle gönderildiğine inanıyor, yazdığı kitapta kendisini "tanrının adamı" olarak tanımlıyor ve “Tanrı devleti kuracağım” diyordu.
“Bütün varlığım kutup yıldızı Hristiyanlıktır” açıklamasını yapıyor, İngiliz Parlamentosu’nda eline Kuran-ı Kerim’i alıp “TÜRKLER BU KİTAPLA YÜRÜDÜKÇE MEDENİYETE ZARARLIDIR“ diye bağırıyordu.
Emrindeki medyaya “Osmanlıya saldırın” talimatı veriyordu.
Türkler barbar diye başlayan kampanyalar vahşiler diye devam ediyor, son noktada Osmanlı yıkılmalıdır diyor ve İngiltere ayağa kalkıyordu.
İşgal dönemlerinde İngiliz askerlerini İstanbul’da, Yunan askerlerini İzmir’de, tankları caddelerde alkışlayan zihniyet hiç değişmedi.
Osmanlı Beyliği’ni yönetme hakkı Osman Bey’de olsa da, içinde Uğur Bey’i de barındırır, Ayşenur Hanım’ı da.
Çanakkale’de top mermisini kucaklayan Seyid Onbaşı da… Milli mücadele kahramanı Mustafa Kemal Paşa da.
İş başa düştü mü davası için idam sehpasına giden Adnan da buradadır, tanka kafa atan adam da, ezanı susturan Kenan da burada yaşamıştır.
Çanakkale’de cephane taşırken ölen Hatice Bacı da, kocasının yediği domuzla övünen Canan da.
Fransızları Antep’e sokmamak için kahramanca şehit düşen Şahin Bey var iken İngiliz Muhipleri Derneği açacak kadar gözü dönmüş insancıklar da bu hikayeye dahil.
Türkiye sürprizler ülkesidir.
Yemen’de Türk bayrağı açmış bir genç görebiliriz, Tunus’un bir köyünde Mehmet Efendi yazılı bir mezar taşı da.
Sırbistan’da bir camide bir Türk bulabilirsiniz ya da Sudanlı bir ninenin ağzında dua.
Bir zamanlar birbirlerine vuranların çatı aday belirlediği topraklardır buralar. Türkiye, var olma mücadelesinin destanıdır aslında.
Her şey bitti derken Çelebi Mehmet gelir uzaklardan, şimdi bittik dediğinde Abdülhamit doğar.
Şimdi bittiniz dediklerinde Erdoğan sırtlar tüm yükü!
Bir torbaya tıkılamamış, bir çuvala doldurulamamış, tarihin arşivlendiği rafta çürümeye terk edilememiş topraklardır burası.
Var olmayı ve var kalmayı hep başarmış bir coğrafyadır.
“Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyene doktor denir, MİT tırları haberi yapana gazeteci, “İktidar en iyi yapsa da karşı çıkacağız” diyene de muhalefet denir.
Parası ile mezhepçilik yapana dış politika uzmanı denebilir mesela, ödül töreninde Türkiye’ye operasyon çekene sanatçı dendiği gibi hala.
İstanbul’u elinde tutanın Atatürkçü sanıldığı vatanımda Fatih’te güneş bir başka doğar, bir başka batar bu topraklarda, Erdoğan bugün bırakıyorum dese ortada dava da kalmaz, yolsuzluk da.
Kahramanla haini aynı yerde barındırıp koyun koyuna yaşatan tek topraklar burasıdır.
Dünya bugünlerde virüs ile uğraşırken, tüm ülkeler birlik olmaya çalışırken
Dünya ayakta…
Bizdeki virüsler Erdoğan düşmanlığında, İstanbul üzerinden rol kapma, algı yaratma yarışında
Neden mi?
Velhasıl kelam paydaşlar rahatsız anlasınız ya!