Araştırmacı Yazar Murat Akan AVAZTÜRK’e konuştu: Koronavirüs küçük bir küresel azınlığın yeni bir dünya düzeni kurması için bir kaldıraç olarak kullanılıyor

Araştırmacı Yazar Murat Akan AVAZTÜRK’e konuştu: Koronavirüs küçük bir küresel azınlığın yeni bir dünya düzeni kurması için bir kaldıraç olarak kullanılıyor

Araştırmacı Yazar Murat Akan, 1 yılı aşkın zamandır tüm dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını ve bu salgın üzerinden oynanan oyunun perde arkasını AVAZTÜRK’e anlattı.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geride kalan bir yılı aşkın zaman koronavirüs salgınına yönelik kısıtlamalar, bu yönde toplumun tüm kesimlerinde rahatsızlığa sebep olan politikalar tartışıldı. Bağımsız bilim adamları ile Dünya Sağlık Örgütü ile ortak çalışan ve onların protokollerine harfiyen uyan resmi makamların virüse yönelik açıklamaları sürekli birbiriyle çelişti. AVAZTÜRK bu yöndeki araştırmaları ve analizleri ile dikkatleri üzrine çeken isimlerden Araştırmacı Yazar Murat Akan’la konuştu.

İşte Murat Akan ile yaptığımız ve tartışmaları alevlendirecek o çarpıcı röportaj:

 

AVAZTÜRK: Öncelikle koronavirüs konusunda bütün dünyada bir kafa karışıklığı var. Bu doğal yollarla oluşan bir virüs mü laboratuvar üretimi mi?

MURAT AKAN: Aslında kafa karışıklığının olması normal. Zira her akşam sözde insanlarımızı aydınlatmak için ekranlara çıkan bilim insanlarımızın bir dediği diğerini tutmuyor. Dünya Sağlık Örgütü ne diyorsa, onlarda aynısını söylüyorlar.

Mesela Dünya Sağlık Örgütü, salgının hemen başında “virüsün insandan insana geçmediğini, maske takmaya gerek olmadığını, çocukları hiç etkilemediğini” söyledi. Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda bunun tam tersini söylüyorlar. Yine virüsün yüzeylerde günlerce kalabildiğini ve buralardan insana bulaşma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylediler. Oysa yapılan son araştırmaya göre virüsün yüzeylerden insanlara bulaşma olasılığı on binde bir olarak açıklandı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bugün bilim insanlarının korona virüs ile ilgili söylediklerinin yüzde 90’ı bilimsel veriye dayanmıyor. Tamamen kendi yorumlarını söylüyorlar. İşte esas kafa karışıklığı buradan geliyor.

Virüsün üretilmiş olup olmadığına gelince…

Koronavirüsün üretildiğine dair çok sayıda bilimsel makale yayınlanmasına rağmen, bunların hiçbiri küresel basında yer almadı. Bu alanda yapılan çalışmaların hemen tamamı sansürlendi. Virüsün üretildiğine dair konuşan bilim insanları da bir şekilde susturuldu. Bu virüsün Çin’in Wuhan’da bulunan Viroloji Enstitüsünde üretilmiş olma ihtimali çok yüksek.

Mesela İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Independent’ta 2 Mayıs 2013 tarihli çok ilginç bir haber yayınlandı. Haberin başlığı şöyleydi: “Korkunç sorumsuzluk: Ünlü bilim insanları, Çinli bilim insanlarını laboratuvarda yeni bir grip virüsü üretmekle suçladı”

Haberin spotunda ise aynen şu ifadeler yer alıyordu: “Uzmanlar, kuş gribi virüsünü mevsimsel grip ile karıştırarak oluşturulan yeni viral türlerin, laboratuvardan kaçarak milyonlarca insanı öldüren küresel bir salgına dönüşebileceği uyarısında bulunuyor”

Gazetenin işaret ettiği tehlike; “İzalation and Characterization of a bat SARS like coronavirüs that uses the AC2 receptor” yani Türkçe anlamıyla “AC2 reseptörünü kullanan yarasa kaynaklı SARS benzeri bir koronavirüsün izolasyonu ve karekterizasyonu” isimli çalışmaydı.

Nitekim bu çalışma, dünyanın en prestijli hakemli bilimsel dergilerinden Science’ın 2 Mayıs 2013 tarihli sayısında yayınlandı. Söz konusu çalışma; H5N1 kuş gribi ile normal mevsimsel gribin karıştırılarak memelilerde bulaşabilirlilik potansiyeli inceleniyordu. Her ne kadar çalışmanın “insanlık adına” yapıldığı iddia edilse de, aslında yapılmak istenen şey, yeni bir yapay virüs üretme çalışmasıydı.

Zira Çin at nalı yarasalarından alınan virüs örneklerinin genom dizilimi yapılarak izole edilmiş RsSHC014 isimli bir virüs elde edildi. RsSHC014 ve ilgili RsWIV1-CoV sekansları, SARS-CoV suşlarına en yakın akrabalar olduğunu gösteriyordu.

Çinli ve Batılı bilim insanları, sözde yarasalardan insanlara bulaşabilecek virüsler üzerinde 2013 yılından sonra da çalışmaya devam ettiler. Hem de çok daha kapsamlı olarak…

Mesela North Carolina Üniversitesi'nde, SARS-CoV-2 virüs ailesi üzerine 2014 yılında çok önemli bilimsel bir laboratuvar çalışması daha başlatıldı. Söz konusu bu çalışma, aslında 2013 yılında izole edilen RsSHC014 virüs çalışmasının devamıydı.

Bu çalışma, günlerce fareler üzerinde denendi. Sonunda “SHC014-MA15” isimli ve “çok tehlikeli” yapay bir virüs üretildi. Nitekim yapılan çalışmada, üretilen yapay virüsün ACE2 reseptörünü kullanarak insan hücrelerine tutunduğu ve hava yoluyla bulaştığı ortaya konuldu. Çok daha önemlisi, üretilen bu yapay virüs, bugünkü Koronavirüs ile yüzde 96.2 oranında eşleşiyordu.

murat-akan1-001.jpgAVAZTÜRK: Koronavirüs pandemisi ve buna bağlı alınan önlemler ile bu önlemlerle dayatılan yeni normal nasıl bir hayat tarzı ve toplumsal nizam belirtisi?

MURAT AKAN: Korona virüs, küçük bir küresel azınlığın yeni bir dünya düzeni kurması için bir kaldıraç olarak kullanıldı, kullanılıyor. Tüm ülkelerin sağlık bakanlarının konuşmalarını inceleyin, hepsinin de aynı terimleri kullandığını göreceksiniz. “Yeni Normal” bu terimlerin başında geliyor ve aslında “Yeni küresel düzeni” işaret ediyor. Yine “küresel düşün, yerel uygula” cümlesi de böyle… Peki, bu terimler nereden çıkıyor? Önce Dünya Sağlık Örgütü kullanıyor, sonra ulus devletlerin sağlık bakanları. Yani burada eşgüdümlü bir algı operasyonu yapılıyor. Çünkü korona virüs ile sosyal yaşamımızı, Küresel Isınma kaldıracı ile de beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmek istiyorlar. Dolayısıyla yeni bir küresel düzen için ortak bir dil kullanılıyor. Bakın tokalaşmak, sarılmak, öpüşmek, komşuluk vs. artık tarih oldu. İnsanların virüsten sonra da tokalaşmak yerine yumruk tokuşturduklarını göreceksiniz. Sonuç itibariyle küresel sosyal medya ağlarını da kullanarak tek tip insan tipi, tek tip kültür ve hatta tek tip din oluşturmak istiyorlar.

Bakın size bir örnek vereyim. ABD’nin ünlü araştırma şirketi Gallup’ın yapmış olduğu araştırmaya göre, ABD’de dinlere olan ilginin yüzde elli azaldığını ortaya koydu.

AVAZTÜRK: Koronavirüs pandemisiyle mücadele adı altında alınan kararlar ve bu yönde sosyal ve ekonomik gelişmeler neticesinde hayal edilen geleceğe dair bir tanımlamanız ya da betimlemeniz var mı?

MURAT AKAN: Psikolojide “sürü psikolojisi” çok önemlidir. Kitleleri yönetmede sıklıkla kullanılan bir tarihsel yöntemdir. Bu yöntem korona virüs sürecinde çok iyi kullandı. Önce büyük bir medya operasyonuyla insanların virüs sürecinde nasıl davranması gerektiği anlatıldı. Sonra bu algı topluma yayıldı.

Mesela ülkeleri kapatmanın vakaların azaltılmasında bilimsel olarak hiçbir etkisi olmamasına rağmen, dünya ülkelerinin hemen hepsi bu yöntemi denedi. Peki, ülkeleri kapatmakla virüsü yenen bir ülke gördünüz mü? Hayır… Çünkü ülkeleri kapatmanın vakaları azaltmadığına dair 35 bilimsel makale var. Bunların tüm linklerini kişisel Twitter hesabımdan verdim.

Ancak elbette bu “hiçbir önlem almayalım” anlamına gelmez. İnsanlarımızı korkutmadan bireysel tedbir almaları için bilinçlendirmeliyiz. Temizlik, kapalı alanlarda 2 saati geçmeyecek şekilde maske takmak, kalabalıklardan mümkün olduğunca uzak durmak ve D vitamini almak çok önemli.

AVAZTÜRK: Türk sağlık Bakanı dahil her ülkede Yeni Dünya Düzeni denilen bir kavram üzerinden pandemiyle mücadele adı altında alınan tedbirlerin açıklaması yapılıyor. Nedir bu Yeni Dünya Düzeni?

MURAT AKAN: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzen artık çatırdıyor. Dolayısıyla çöken bu kapitalist sistemi revize etmeleri gerekiyordu. Ancak yeni bir dünya düzeni kurmanın ilk yolu, küresel bir savaştan geçer. Bunu şimdilik göze alamadıkları için de virüsler ve küresel iklim değişikliğini kaldıraç olarak kullanarak gerçekleştirmek istiyorlar. Hayatımızın dijital teknolojiyle kontrol altına alınması, para sisteminin (dijital paraya geçiş) değiştirilmesi, uzaktan eğitim, zoom toplantıları vs. hep korona virüs sürecinde oldu.

Bugün Dünya Ekonomik Formunun resmi web sayfasında The Great Reset yani “Büyük Sıfırlama”nın tüm aşamaları yer almaktadır. Peki, neyi sıfırlayacaklar? Yaşam tarzımızı, beslenme alışkanlıklarımızı, kültürümüzü vs. Bunların hepsi orada en ince ayrıntılarıyla yazılı. Temel amaç, bir avuç küresel sermaye seçkininin insanları tek bir noktadan yönetmesi stratejisine dayanıyor.

AVAZTÜRK: Koronavirüs pandemisi üzerinden oynandığı söylenen oyundan en çok etkilenecek ülke gruplarını gelişmiş gelişmemiş olarak mı ayırırız?

MURAT AKAN: Bir kere bu korona virüs sürecinin en çok virüsün çıktığı Çin’e yaradığı tartışılmaz. Tüm ulus devletler can derdine düşerken, Çin ekonomisi bu dönem de rekor üstüne rekor kırdı. Zaten ekonomileri kırılgan olan üçüncü dünya ülkeleri, bu salgınla birlikte içe kapanıp ekonomik faaliyetlerini neredeyse tamamen durdurdular. Korona virüs sürecine baktığımızda, bu dönemde en çok kazanan kişilerin bu virüs sürecini yöneten tekno-poli firmaları olduğunu görüyoruz.

Bu süreçte tam 50 trilyon doların el değiştirdiği hesaplanıyor. Yani büyük balıklar küçük balıkları yuttu. Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu. İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın son araştırmasına göre, dünyada yüzde birlik kesimin geliri, tüm dünya nüfusunun toplam gelirinin yarısına eşit. Korona virüs süreci bu makasın daha da açılmasını sağladı.

AVAZTÜRK: Türkiye bu kutbun neresinde olur?

MURAT AKAN: Korona virüs sürecine baktığımızda, Türkiye’nin kurulmak istenen yeni dünya düzeninde yer almak istediğini görmekteyiz. Zira Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel salgın talimatlarını ulusal bazda aynen uyguladı. Ancak dış politika açısından bu süreci millileştirme çabaları da oldu. Mesela tüm ülkeler malzeme sıkıntısı çekerken, Türkiye, 125 ülkeye çeşitli tıbbi yardımlarda bulundu. Bu, Türk İslam medeniyetinin tarihsel milli davranışıydı. Nitekim uluslararası alanda ciddi bir sempati kazanıldı.

Ancak virüse karşı ulusal çözümler aynı doğrultuda gitmedi. Sağlık sektörümüz, korona virüs süreci boyuna çelişkili bir tavır sergileyen Dünya Sağlık Örgütü talimatlarını hemen hemen birebir uyguladı. Bu süreçte Dünya Sağlık Örgütü’nün İstanbul’da ofis açması ise, Türkiye’nin sağlık sektörü üzerinden kurulmak istenen yeni sistemde yer alacağının bir işareti olarak algılandı.