Devletin Diyarbakır'a değen sihirli eli: Kayyım Başkan(lar)

Terörle etkin mücadele kapsamında, PKK başta olmak üzere egemenliğimizi tehdit eden unsurlara vurulan darbenin dozu arttıkça belli mihraklar, “siyasi çözüm”, “sivil inisiyatif”, “akil insanların arabuluculuğu” ve nihayet “yeni bir çözüm masası” gibi teröre can simidi niteliğinde çıkışlarla kaldırdı başını.

Şükür ki; millet ‘aynı delikten bir kere daha ısırılmayacağına’ dair çok net ve bu mihrakların oyununu bozan bir duruşla ters yüz etti şu ana kadar tüm sinsi planları.

Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’daydım. Oradaki havayı teneffüs edince, PKK başta olmak üzere terör örgütlerine can simidi nitelikli “çözüm” çıkışlarının nasıl bir ihanetin parçası olduğunu daha net görmek mümkün.

Niteliği ve yöntemi ne olursa olsun, PKK ve bileşenlerini muhatap alacak yeni bir süreç, bölge halkının terör örgütüne yönelik büyüyen öfkesini eritmekten başka bir işe yaramaz. Eğer çözüm falan gibi söylemlerden kasıt, terör örgütünü müzakere masasının tarafı yapıp meşruiyet zeminine taşımak değilse, devlet şu an en büyük çözüm sürecini doğrudan bölge halkını muhatap alarak yürütüyor zaten.

Diyarbakır seyahatinde, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kayyımı Ankara/Etimesgut eski Kaymakamı Cumali Atilla ile iftar sonrası sahura yakın saatlere kadar sohbet imkanı bulduk.

FETÖ’nün 15 Temmuz Kanlı darbe ve işgal girişiminin ilk dakikalarından itibaren FETÖcü cuntaya karşı dimdik duran, cuntacıların Etimesgut Zırhlı Birlikler’den başlayıp Ankara geneline yayılacak kalkışma planlarının hareket kabiliyetini anlık kararlarla kısıtlamayı ve hamlelerini tıkamayı başararak o gece tarih yazan Cumali Atilla bir destan da Diyarbakır’da yazıyor. Devletin şefkat eli olmuş Atilla. Şefkat elinden kastımı sakın asfalt, kaldırım yapımı, temizlik hizmetlerinde kesintisiz ve en üst seviyede kalite olarak anlamayın. Ya da klişeleşmiş bir deyimle, PKK’nın kontrolündeki eski yönetimin belediye kaynaklarını örgüte aktarmasına karşın Kayyım yönetiminin o mali kaynakları halka hizmete dönüştürmesi diye de anlamayın. Atilla, belediye olarak yapılan bu hizmetlerin, halkın gündelik yaşam konforunu arttıran bu görevlerin çok ötesinde bir dokunuşla gönlüne girmiş bölge insanımızın. Mesela; terörün tavan yaptığı mahallelerde mesai mevhumu gözetmeden kimi zaman gecenin 2’sinde 3’ünde onu halkın arasında görmek, halka da güven duygusu getirmiş. Devletin kendini güvende hmediği bir yerde halkın kendini güvende hmesi mümkün değil anlayışından yola çıkarak Diyarbakır’ın en “riskli bölgelerinde”, belediye hizmetlerini yerinde denetleyip saatlerce o bölgelerdeki vatandaşlarla vakit geçiriyor.

Bölge insanının özlem duyduğu bir anlayışla, ötekileştirme, başkalaştırma ve potansiyel örgüt yandaşı görme takıntısını elinin tersiyle itip, insanları her kesimden bireyleri kazanmayı ve sisteme dahil etmeyi ilke edinmiş. Bunu da yüksek oranda başarmış. Örgüt mensupları bile Cumali Atilla ve ekibinin bu yöndeki başarısı karşısında çaresiz. Örgütün, hizmetleri tıkamak için Belediye çalışanlarına yönelik grev çağrısı karşılık bile bulmamış, bunda en önemli etken de Atilla’nın insanları peşin hükümle ötekileştirme anlayışını göreve başladığı andan itibaren reddetmesi gösteriliyor.

O yüzden de Cumali Atilla için yeni Gaffar Okan yakıştırmaları yapılıyor. 

Gece yarısından sonra bile Atilla’nın yolunu kesen yaşlı bir teyzenin ona ettiği duaları duysanız! Bir orduyu muzaffer kılacak dualar...

Bütün bunlar, halka dokunuşun, devletin şefkat yüzünü o küçük dokunuşlarla halkın yüreğinde htirişin semereleri. 

Bundan daha evla çözüm mü olur, bundan daha evla müzakere masası mı olur?..

Bir tarafta halkına yönelik ön kabullerden arınıp güven duygusunu tavan yaptıran şefkatli devlet eli öte yanında devletin şefkatine hasret bölge insanı. İşte çözüm masası, müzakere zırvalarıyla ortamı bulandırmaya çalışanların asıl maksadı da bu doğal süreci, bu kucaklaşmayı sekteye uğratmak, terör örgütüne can simidi olmak.

Bu oyuna gelinmemeli… Diyarbakır’da Cumali Atilla, Mardin’de Mustafa Yaman, Ağrı’da Musa Işın, Hakkari’de Cüneyt Epcim, Şırnak’ta Turan Bedirhanoğlu hülasa özenle seçilerek Kayyım görevi verilen “devlet adamları” doğrudan bölge insanının muhatap olduğu doğal bir süreci yönetiyor ve oldukça da başarılılar.

Sadece kimi siyasilerin kayyımlar üzerindeki baskısına, siyasi kaygılarla bölgede devletle halkın kucaklaşma sürecine sekte vuran adımlarına, terör örgütü yandaşlarını bürokrasinin çeşitli kademelerine yerleştirmek için sergiledikleri pervasızlıklara engel olun yeter.

Önceki ve Sonraki Yazılar