Hem güldüren hem ağlatan mizah yazarı Rıfat Ilgaz'ın vefatının 27. yılı
"Hababam Sınıfı"nı edebiyat ve sinema dünyasına armağan eden şair ve yazar Rıfat Ilgaz, vefatının 27'nci yılında anılıyor.
Tam adıyla Mehmet Rıfat Ilgaz, Fatma Hanım ve Hüseyin Vehbi Bey'in 7'nci ve son çocuğu olarak 7 Mayıs 1911'de Kastamonu'da dünyaya geldi.
Ilgaz, ilk ve orta okul eğitimini Kastamonu'da aldı ve yatılı öğrenim gördüğü Muallim Mektebinden 1930'da mezun oldu.
Şiir yazmaya öğrencilik yıllarında başlayan ve ilk şiiri "Sevgilimin Mezarında"yı 1936'da kaleme alan Ilgaz, aynı yıl Gazi Eğitim Enstitüsünde edebiyat eğitimi aldı ve yükseköğreniminin son yıllarında yakalandığı verem ilerleyince bir süre İstanbul Süreyya Paşa Sanatoryumunda tedavi gördü.
Ilgaz, 6 yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Gümüşova'da ilkokul, daha sonra tayin olduğu İstanbul'da Karagümrük Ortaokulu ile Nişantaşı Lisesinde Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı.
Edebi kişiliği ve yazı hayatı
Felsefe eğitimi de alan ve eserleri 1940'ta "Çığır", "Oluş", "Ulus", "Güneş", "Yücel", "Varlık", "Hamle" ve "Yeni İnsanlık" gibi birçok dergide yayımlanan Ilgaz, aynı yıllarda Hasan Tanrıkut, Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel'le tanıştı.
Ömer Faruk Toprak ile 1942'de "Yürüyüş Dergisi"ni çıkaran Ilgaz, bu dergide Orhan Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Cahit Irgat, İbrahim Abdülkadir Meriçboyu, Nazım Hikmet gibi şairlerle birlikte çalıştı.
Ilgaz, "Yarenlik" isimli ilk şiir kitabını 1943'te edebiyatseverlerle buluştururken, 1944'te yazdığı, 25 gün piyasada kaldıktan sonra toplatılan "Sınıf" adlı şiir kitabından dolayı 6 ay hapis cezası aldı.
Hapisten çıktıktan sonra atandığı Yozgat Boğazlıyan'da görev yaparken yeniden rahatsızlanarak İstanbul Validebağ Sanatoryumuna yatan Ilgaz, 1947'de sanatoryumdan çıkarıldı.
Rıfat Ilgaz, aynı yıl öğretmenlik görevinden de alındı ve bu tarihten sonra bir daha mesleğine dönemedi, gazetecilik yapmaya başladı.
Yaklaşık 8 yıl farklı hastanelerde verem tedavisi gören Rıfat Ilgaz, kendi yaşantısından yola çıkarak "Pijamalılar" romanını yazdı ve bu eserinde verem hastanelerinde yaşam mücadalesi veren hastaların hem güldürüsü hem de dramını kaleme aldı.
Yazılarında ve yaşamında toplumcu gerçekçi bir çizgi devam ettirmeye çalışan Ilgaz'ın 1953'te yazdığı "Devam" adlı kitabı da toplatıldı. Yazıları ve şiirleri nedeniyle kovuşturmaya tabi tutulan Ilgaz, yaklaşık 5,5 yıl mahkumiyet alsa da hem hastalığından dolayı hem af kapsamına girdiği için cezasının bir kısmını yattı.
İnceleme yazarı ve eleştirmen Asım Bezirci, "Papirüs" dergisinin 19'uncu sayısında, bu dönem şiirlerinde Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Halit Fahri Ozansoy gibi hececi şairlerin etkisinde kalan Ilgaz için, "Rıfat Ilgaz'ı çoğumuz oldum bittim 'toplumcu' bir şair diye tanırız. Uzun bir süre 'toplumcu olmayan' şiirler de yazdığını bilmeyiz. Çünkü, bu tür şiirler eski dergilerin sayfaları arasında kalmıştır. Ilgaz onları hiçbir kitabına almamıştır. Bundan ötürü de oldum olası, toplumsal konuları işleyen bir şair sayılmıştır. Oysa, Ilgaz'ın toplumcu bir şair olarak başarı kazanmasında bu şiirlerin de bir payı vardır." ifadelerini kaleme aldı.
Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve Esat Adil gibi isimlerle "Gerçek" gazetesini, sonrasında ise "Yığın" dergisini çıkarırken, "Markopaşa" adlı mizah dergisinde de yazı işleri müdürlüğü yaptı. Necati Sözen'in sahibi olduğu "Adembaba" dergisinde 1952'de yazmaya başlayan usta yazar, o dönemde popüler olan "Dolmuş", "Külah" ve "Taş" gibi mizah dergilerinde yazılarını yayımladı.
Öğretmenlik yaparken öğrencileriyle kendi çocukları gibi ilgilenen, daha sonra çocuk edebiyatında da eserler veren Ilgaz, okullardaki gözlemlerini eserlerine de yansıttı.
Oğlunun maceralarından "Hababam Sınıfı"na
Ilgaz, 1952-1960'ta "Tan" gazetesinde düzeltmen, dizgici ve röportaj yazarı olarak çalışırken "Dolmuş" dergisinde "Stepne" takma adıyla "Hababam Sınıfı", "Bizim Koğuş" ve "Don Kişot" eserlerini dizi olarak okuyucuyla buluşturdu.
"Hababam Sınıfı"nı oğlu Aydın'ın okul maceralarını anlatması ile yavaş yavaş oluşturan Ilgaz, bu öykülere kendi öğretmenlik yıllarının anı ve gözlemleri de ekledi.
Asıl ününü, 1959'da kaleme aldığı "Hababam Sınıfı" kitabıyla kazanan Rıfat Ilgaz'ın bu romanı 1966'da oyunlaştırılarak Ulvi Uraz Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelendi. Aynı oyun 1969'da İstanbul Tiyatrosu'nda da sahneye koyuldu ve Ertem Eğilmez'in yönetmenliğinde 1975'te beyaz perdeye aktarıldı.
Mehmet Saydur, "Rıfat Ilgaz'lı Yıllar" adlı anı kitabında, yaşadığı dönemde eğitim sisteminde gördüğü aksaklıkları ele alan Ilgaz'ın "Hababam Sınıfı"nı yazma amacını şu sözlerle açıkladığını anlattı:
"Hababam Sınıfı bir eğitim yergisidir. Mizah beyazdır, olumludur. Mizahta gülme ana öğe değildir. İsteyen ağlar, isteyen güler. Ben yergi yapıyorum, komedi bile düşünmüyorum. Hababam Sınıfı'nda üç şeyin yergisi yapışmıştır, kopyanın, ezberin, uydurma saygının. Benim mizahım düşündürmeye dayanır. Hababam Sınıfı'nda bize yakışmayan eğitimsel şeylerin yergisini yapıyorum."
Ilgaz, "Vatan", "Demokrat İzmir", "Yeni Gün", "Yeni Ulus" gazeteleri ile "Akbaba" dergisinde de yazılar yazdı ve sonra Sınıf Yayınları'nı kurarak kendi kitaplarını buradan yayımladı.
Basın Şeref Kartı'nı 1970'te alan, 1974'te emekli olup doğum yeri olan Cide'ye yerleşen Ilgaz, 12 Eylül 1980 darbesinde de gözaltına alındı.
Ilgaz, "Yıldız Karayel" adlı eseriyle 1982'de "Madaralı Roman Ödülü" ve "Orhan Kemal Roman Ödülünü", "Ocak Katırı Alagöz" ile de 1987'de "Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü"nü aldı.
Yaptığı beş evliliğinden Gönül, Aydın, Defne ve Yıldız adında dört çocuğu bulunan Rıfat Ilgaz, 7 Temmuz 1993'te İstanbul'da vefat etti ve Zincirlikuyu Mezarlığına defnedildi.
"İnsan sonradan mizahçı olmaz, mizahçı doğar"
Ilgaz, "İnsan sonradan mizahçı olmaz, mizahçı doğar" düşüncesini savunurken, bir etkinlikte yaptığı konuşmada mizahı yönünü şöyle anlattı:
"Ben mizahçı olduğumu çok geç anladım. Neden? Hababam Sınıfı'ndan sonra. Baktım ki halk sevdi, gülmeye başlıyor. 'Ben kendimi yalnız şair zannederdim, mizahçıymışım da...' dedim kendi kendime. Sonradan düşündüm acaba ben okuduğum edebiyat dalındaki hocalardan mı öğrendim bu mizahı?' Bir incelemeye başladım, şiirlerimi de aradım. Benim için yapılan bir toplantıda Ahmet Gülhan 'Mıstabey' şiirimi okudu. Herkes ciddi ciddi dinleyecek, belki de üzülecek... İkinci Dünya Savaşı'ndan, Almanlardan bahsediyorum şiirde... Baktım millet gülüyor. Ben bunu, çok trajik bir olayı anlatayım diye yazmıştım..."
"Şair" tarafına toz konduramadığı için ilk başlarda şiir haricindeki yazılarını takma ad kullanarak yazan Rıfat Ilgaz, bir röportajında ise mizahla alakalı şu ifadeleri kullandı:
"Mizah diye bir yazı türü yoktur. Yazı türü romandır, öyküdür, köşe yazılarıdır, anılardır. Mektup bile bir yazı türüdür de mizah bir yazı türü değildir. Tür olsaydı tekniği olurdu. Mizah bir biçemdir. Topluma bakış açısıdır. Mizah şiir, öykü, roman olabilir: tür değil, biçimdir. Mizacımızdan gelen bir özelliktir, bir çeşnidir. Yazı türleri beceri ister, teknik ister. Bunları sağladın mı başarı tamdır. Mizah ne ister? Mizah insanın mizacından geldiği için bilgi değildir edinilemez. Teknik de değildir. İnsanın yaradılışında bu özellik varsa mizah başarılı olabilir."
Ilgaz'ın bazı eserleri ise şöyle:
Şiir: "Yaşadıkça", "Devam", "Üsküdar'da Sabah Oldu", "Soluk Soluğa", "Karakılçık", "Uzak Değil", "Güvercinim Uyur mu?", "Kulağımız Kirişte", "Çocuk Bahçesi (çocuk şiirleri)"
Hikaye: "Radarın Anahtarı", "Don Kişot İstanbul'da", "Kesmeli Bunları", "Al Atını", "Palavra", "Bunadı Bu Adam", "Tuh Sana", "Çalış Osman Çiftlik Senin", "Hababam Sınıfı Uyanıyor", "Hababam Sınıfı Baskında", "Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı"
Roman: "Hababam Sınıfı", "Bizim Koğuş", "Karadeniz'in Kıyıcığında", "Karartma Geceleri", "Meşrutiyet Kıraathanesi", "Apartıman Çocukları", "Hoca Nasrettin ve Çömezleri"
Tiyatro: "Hababam Sınıfı", "Hababam Sınıfı Baskında", "Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı", "Çatal Mata Kaç Çatal", "Abbas Yola Giden"
Hatıra: "Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra", "Yokuş Yukarı", "Biz de Yaşadık"
Çocuk Edebiyatı: "Bacaksız Kamyon Sürücüsü", "Bacaksız Okulda", "Bacaksız Paralı Atlet", "Öksüz Civciv", "Küçükçekmece Okyanusu", "Cankurtaran Yılmaz", "Kumdan Betona"
AVAZTÜRK
Kaynak: