Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi: 28 Şubat’ta korunan FETÖ’cüler 15 Temmuz’u yaptı
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı SADAT Kurucu Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin gündeme bomba gibi düşen SADAT gerçeğini anlatımıyla başlattığımız röportajı 28 Şubat’ın bilinmeyen arka planı ve 28 Şubat davasıyla devam ettiriyoruz.
Batı medyası ve kimi merkezlerle Türkiye’deki belli kesimlerin “paramiliter örgüt” ve “Erdoğan’a özel ordu hazırlamakla” itham ettiği SADAT gerçeğini tüm ayrıntılarıyla AVAZTÜRK Genel Yayın Yönetmeni Zihni Çakır ve Haber Koordinatörümüz Necdet Pekmezci’ye açıklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı ve SADAT Kurucu Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, kendisinin de “kadrosuzluktan” emekliye sevk edildiği ve binlerce mütedeyyin yaşam tarzını tercih eden subayın tasfiyesine sebep olan ayrıca sivil hayatta yüzbinlerce insanın geleceğine kasteden hayallerini çalan 28 Şubat’ın bilinmeyen arka planını anlattı. 28 Şubat cuntasının 1984 yılında hazırlandığına dair ilginç anekdotlar da aktaran Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin devam eden 28 Şubat davasıyla ilgili tespitleri de ezber bozacak türden.
İşte Tanrıverdi’nin ilk kez AVAZTÜRK’e açıkladığı ve kapkaranlık bir dönemin bilinmeyen yönlerini içeren röportajın ilgili bölümü…
• NECDET PEKMEZCİ: Peki komutanım 28 Şubat’ı hatırlatayım, siz ne hissettiniz, bir burukluk oldu mu, orada bir gerekçe mi yaratıldı yoksa kadrosuzluk muydu sizin emeklilik süreciniz? Ayrıca dediğim gibi 28 Şubat için sanıklar işte Çetin Doğan’dan da bahsettiniz, bu bir kumpas davasıdır diyorlar. Sizin düşünceniz nedir? Yani hem canı yanmış hem de arkadaşlarının canı yanmış biri olarak…
ADNAN TANRIVERDİ: Yani tabi o dediğinizi savunan arkadaşlar da bir kısmı beraber görev yaptığımız arkadaşlar. Ben 1992 yılında 2. Zırhlı Tugay Komutanlığına tayin oldum. Kartal Maltepe’deki İstanbul’daki Tugay Komutanlığına. 1995 yılının Şubat’ında, tugayın bağlı olduğu İzmit’teki Kolordu karargâhına, diğer iki tugay komutanı ile birlikte çağırıldık. Başka olaylar da var da ben şimdi bir tanesinden gireyim. Kolordu Komutanı üçümüze de birer sayfa bir liste verdi. Benimkinde şöyle yazıyordu: “Aşağıda adı ve soyadı yazılı subaylar irticai faaliyette bulunmaktadır. Bunlar ikaz edilecekler. İkaza uymayanlar hakkında Silahlı Kuvvetlerden ihraç işlemi yapılacak. Bunlara işlem yapmayan komutanlar hakkında da işlem yapılacak.” Başlık yok altında imza yok. Kolordu komutanı bunu bize verdi. Baktım 18 kişi, 4 tane subay 14 tane astsubay var. Ben tabi onlar namaz kılıyorlar mı eşleri başörtülü falan mı bilmiyordum. Sonra baktım, takip kontrolsüz vazife yapan, vazifesine düşkün çalışkan insanlar. İnceledik kimisi namaz kılıyor kimisinin eşi başörtülüymüş. Ben şahsi kanaatimi bu personelin yakın amirleri olarak bildirdim. Yani bunlar takip kontrolsüz vazife yapan, devletini milletini seven insanlar. Bunlardan herhangi bir zarar gelmez. İrticai faaliyette bulunduğu bildiriliyor sadece namazını kıldığı eşinin başörtülü olduğu biliniyor, bunların her biri hakkındaki sakıncalar kaldırılsın diye her biri hakkında kanaat doldurdum ve gönderdim. Bunların içinden bir tanesi bir Yüzbaşı akademiye müracaat etti. Harp Akademilerine. Harp Akademilerine müracaat edenlere nitelik belgesi doldurulması gerekiyor. Nitelik belgelerinde kendi sıfatlarına not veriliyor bir de eşinin temsil kabiliyeti diye bir bölüm var. Subayın eşinin başı örtülü. Orayı doldurmadan önce, o zaman da; başörtüsü siyasi bir simgedir diye bir söylem var. Aileyi evime davet ettim. Sordum kızım başını niye örtüyorsun diye. İnancımdan dolayı örtüyorum cevabını aldım. Anladım, simge değil, bana göre simge değildi zaten… Ama bunu test ederek teyit ettim. Sonra ilgili subayın nitelik belgesini “eşinin temsil kabiliyeti var” diye doldurdum gönderdim.
Hasan Iğsız Paşa benim devre arkadaşım. O zaman Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanı. Gönderdikten 2 hafta kadar sonra Hasan Paşa beni aradı. Akademide beraber öğretim üyeliği yaptık, devre arkadaşım samimiyetimiz var. Ya abi dedi; komutanlar diyor ki, Adnan Paşa’ya söyleyin nitelik belgesini müspet doldurmuş, bu Subay onun birliğine yeni geldi, bunun eşinin başı örtülü, nitelik belgesini gönderelim, değiştirsin demişler. Yani temsil kabiliyeti yok yazacağım. Ben de dedim yok; ben bu subayı çok iyi tanıyorum. Hatta sıhhiye bölük komutanlığına verdim. Şu şu hizmetleri yaptı. Vatanını milletini seven bir subay, hizmette bir kusuru yok. Ben nitelik belgesini değiştirmem. Siz komutanlara söyleyin benim kadar yakından tanıyamayacakları için bu subay hakkındaki kanaatlerini onlar değiştirsinler dedim. Değiştirmedik tabi biz ama aradan bir iki hafta geçti. İlgili subayın nitelik belgesi bir üst yazıyla yönetmeliğin bir maddesi gerekçe gösterilerek, uygun olmadığından müracaatın kabul edilmemiştir diye geri geldi. Bunun gelmesinin ardından dediler ki Kuvvet Komutanı sizin Tugayınızı denetlemeye gelecek. Terfi zamanı tabi komutanlar gelirler yani general olacak sıradaki albaylar ve bir üst rütbeye terfi edecek generallerin birlikleri denetlenir. Benim terfiime daha 1 senem var. Geldiler tabi. Kuvvet komutanı daha önce Malazgirt’teki Alay Komutanlığım sırasında 3. Ordu Komutanı olduğundan, Komutanım olan, beraber görev yaptığım benim general olmamda etkisi yüksek olan, Albayken terfi sicilimi veren, Şurada terfimi sağlayan terfi ettikten sonra beni haberi vermek için arattıran böyle yakın gördüğümüz bir komutan. Tugay hakkında birifing verdikten sonra ‘makamınızdan, birliğimde 18 kişi hakkında irticai faaliyette bulunduğuna dair emir aldım. Ben bunların tamamını inceledim birisini takip kontrol ediyoruz. Onun dışındakilere takip kontrole gerek olmadığı kanaatindeyiz’ deyince, Kuvvet Komutanı çok edepli bir insandı, yani konuşurken yüzü kızaracak kadar farklı bir yapısı vardı. Tüm buna rağmen sehpaya yumruğunu vurarak, Adnan paşa, ben eşinin başı kapalı olan subayı akademiye almam dedi. Bu durumda olan 3 kişi vardı, ikisine haber gönderdim değiştirdiler sen değiştirmedin dedi. Birifing bitti, birliğimizi denetlediler ve çok mükemmel buldular. Ondan sonra Tugay Komutanlığına nazaran pasif bir görev sayılan Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığına tayinim çıktı. Şimdi bu emir verildikten sonra yani 1994 Aralık şurasında karar alınıp, irticai faaliyette bulunanlar, yani eşleri başörtülü veya kendileri namaz kılanlar, bunlar ikaz edilecek, vazgeçmeyenler hakkında ihraç işlemi yapılacak, haberinden sonra FETÖ elebaşı dedi ki, başörtüsü teferruattır. Sonra onun örgütünün mensupları namazı terk etti, eşleri başlarını açtılar. Yani 28 Şubat cuntası ile bu FETÖ aynı merkezden yönetiliyordu. FETÖ elebaşı kendi üyelerini temize çıkardı 28 Şubat Cuntası da geriye kalan samimi dindarların hepsini Silahlı Kuvvetlerinden ihraç etti.
• NECDET PEKMEZCİ: Peki komutanım siz namaz kılar mıydınız? Eşiniz başörtülü müydü?
ADNAN TANRIVERDİ: Eşim başörtülü değildi fakat namaz kılardım. Bir de tabi şunu savunduk, bunlar irticai faaliyette bulunmuyorlar, inançları gereği hareket ediyorlar ve zararlı değiller. Her insan inancını yaşar. Ama bunu devlete tehdit olarak göstermek ayrı bir şeydir. 28 Şubat tehdit olduğunu iddia ederek tamamen inançlı insanları Silahlı Kuvvetlerden tasfiye etmek için yapılmış bir harekettir.
28 Şubat’ın esas birinci dereceden sorumluları Milli Güvenlik Kurulu’nun Asker Üyeleri, 2. Dereceden sorumluları Yüksek Askeri Şura’nın asker üyeleri, 3. Dereceden sorumluları Batı Çalışma Grubunun üyeleri, diğer sivil üyeler. Yani yargıdan iş adamları grubundan olan sorumlular, bürokrasiden burayı destekleyenler. Dolayısıyla bugün Batış Çalışma Grubu davası Çatı İddianamenin yargı önüne getirilmesini de geciktiren bir konuma geldi. Normal şartlarda 28 Şubat’ın bütün müsebbiplerinin yargı önüne gelmesi lazım. Bu Batı Çalışma Grubu davası gibi başladı. Ocak 1997’den Haziran 1997’ye kadar olan bir dönemin yargılanması ile kısıtlı kaldı. Dar bir zamanı kapsadığından Belgelerinin tedariki kolaydı. Yayınlanmış belgeleri belli dosyalarda. Bugün iddianamede olan belgelerin aşağı yukarı tamamı bizim zamanımızda yayınlanmış belgelerdir. İddianame içinde yer alan ve döneminde Uygulanan emirler vardır. Bir de tabi bir kısım emirlerin farkındayız da o bakımdan bu bir kumpas değil. Sadece FETÖ’cüler yönetim içindeki etkili yerlerde bulunan elemanları ile bu belgelerin iddianameye dahil edilmesini hızlandırmış olabilirler. Ama etkili noktada bulundukları zamanda, 28 Şubat Çatı iddianamesinin yargı önüne getirilmesini sağlamadılar. O da belki bir pazarlık meselesiydi,
• ZİHNİ ÇAKIR: Peki bunlar bir kere Batı Çalışma Grubu diye bir yapılanmayı reddediyorlar. İkincisi diyorlar ki; evet o dönem bir irtica ile mücadele vardı işte bizim mücadele ettiklerimiz de bu FETÖ idi. Siz döneme tanıklık etmiş biri olarak, FETÖ’cülerin füruattan sonra başını açanlar namazı bırakanlar anlamında değil de açık ve aleni olarak korunduklarına tanıklık ettiniz mi?
ADNAN TANRIVERDİ: Evet ettim. Yani ikazlara uymayanlar hakkında işlem yapılacak denilince, uyanlar hakkında işlem yapılmayacak anlamına geldi. Bu örgüt de FETÖ liderinin talimatına göre hareket ederek ikazlara uydu. Yani FETÖ’cüler TSK’de kaldı. Uymayanlar yanı samimi mütedeyyin askerler ordudan ihraç edildi. Kalan FETÖ’cüler de 15 Temmuz darbe girişimini yaptılar.
• ZİHNİ ÇAKIR: Onun için de, yapı içinde olup refüze olanları FETÖ kendi zaten teslim etti diye bir şey söylenmişti.
ADNAN TANRIVERDİ: İşte o söylediğimiz, diyelim ki mesela ben Adalet Savunma derneğinin Genel Başkanlığını yaptım. Ondan sonra 17/25 Aralık’tan önceki Kasım’da FETÖ Cumhurbaşkanımıza karşı cephe aldığı zaman, yani Devletin temeline dinamit koyacak tarzda girişime başladığı zaman biz ASDER olarak bir toplantı yaptık ve toplantıda dedim ki; dünyanın 160 ülkesinde örgütü olan bir cemaat, dünya hakimiyeti için mücadele eden bir devletin ülkesinde bulunuyorsa, elçilikleri ile bile dünyadaki devletleri idare etmeye çalışan bu devletin kendi ülkesindeki bu cemaat liderini kullanmaması mümkün müdür dedim. Değil dediler. Bu kişinin kendinin kullanıldığını bilmemesi mümkün müdür dedim. Değil dediler. O zaman bu adam Haindir dedik.
• ZİHNİ ÇAKIR: Bu toplantı SADAT toplantısı mıydı?
• NECDET PEKMEZCİ: Yoksa siyasilerle yapılan bir toplantı mıydı?
ADNAN TANRIVERDİ: Hayır, ASDER’in toplantısıydı. ASDER Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarımızla.
Bunun üzerine, bu konuştuklarımızdan çıkardığımız sonucu maille bütün üyelerimize duyurduk. Üyelerimizden 12 kişi; 6191 sayılı kanunu çıkarttırmışız, onlara emsallerine verilen bir kısım haklarını verecek imkanları sağlamak için canhıraş çalışmışız, bunların hepsini bir tarafa bıraktılar ve hakarete varan mailler yazmaya başladı. Bizim üyelerimiz bunlar. Bana sen aklını Tayyip Erdoğan’a kiralamışsın dediler. Ve tabi onlar dernekten çıkarıldılar ve ayrıldılar. Yani 1000 kişinin içerisinde 10 veya 12 kişi böyle çıktı. O zaman 1856 kişi atıldı, bunun içerisinden belki 20 kişiyi geçmez açığa çıkmış olanlar.
Sonuç itibarıyla YAŞ kararıyla Silahlı Kuvvetlerden inançları nedeniyle çıkartılan insanlar FETÖ’cü değildir. Yanlışlıkla içinde FETÖ’cüler olmuş olabilir bu da yani binde 10 dersek yüzde 1-2 civarında diyebiliriz yani fazla değil. O bakımdan tabii bu şimdi savunma faslı. Yani biz atıyorduk da engellediniz, AK Parti iktidara gelince engelledi, engellediğiniz için de 15 Temmuz Darbesi oldu… Hayır, İnançlıları attılar zaten. Kalanlar yaptı. 1994 devresi, FETÖ’nün mezuniyet bakımından esas etkili olduğu harp okulu mezuniyet devresi 1994’ten başlıyor… Şöyle söyleyebiliriz, FETÖ’nün etkili olduğu 28 Şubat 1997 öncesi askeri liselere alınanlar 2003’e kadar Harp Okullarından mezun oldu. 28 Şubat 1997’den sonra da 28 Şubat Cuntası başka bir kıstas kullandılar Silahlı Kuvvetlere alırken. Ondan 2007’ye kadar da 28 Şubat zihniyetindekileri almaya başladılar. Sonuç itibarıyla yani CUNTA 28 Şubatta FETÖ’cüleri temizlemedi, FETÖ’cüleri ortaya çıkarabilecek olan mütedeyyin insanları silahlı kuvvetlerden ihraç ettiler.
• ZİHNİ ÇAKIR: Zımni de bir işbirliği vardı öyleyse
ADNAN TANRIVERDİ: Evet, tepede de bir işbirliği var. Belki altta gafiller var, bilemiyorum. Ama tepede bunu tutan el birisine kaç dedi birisine tut dedi. Sonuç itibarıyla kaçan kaçtı diğer samimi olanlar samimi mütedeyyin insanlar da Silahlı Kuvvetlerden tasfiye edildi.
YARIN: 15 Temmuz ve FETÖ…
• Erdoğan’ın FETÖ’nün TSK planına dair ilk hamlesi ne zaman ve nasıl oldu?
• Adnan Tanrıverdi 15 Temmuz’da neredeydi?
• Görev yaptığı dönemden bildiği FETÖ’cüler 15 Temmuz’da sahnede miydi?
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaverlerinin FETÖ ilişkisi ne zaman öğrenildi?