Dünya uyuşturucu pazarının yeni başkenti: Menbiç
Avaztürk yazarları İlhami Yangın ve Harun Yılmaz, ANDA Kardeşe Vefa Derneği kurucusu Okan Tosun'la görüştüler.
ANDA'nın hikayesini, derneğin kurucusu Okan Tosun'dan dinliyoruz.
Osmanlı haritaları
Anda, Göktürkçede kardeş, soy kardeşi, kankardeş demek.
Biz yaklaşık üç sene önce kış aylarında ilk Türkmendağı ziyaretimizde ferdi olarak gittik. Bir dernek oluşturmak gibi düşüncemiz yoktu.
Küçük bir kamyonete sığdırabildiğimiz battaniye elbise gibi malzemeyi doldurduk. Orada Türkmen varlığından bahsediliyordu, bir görelim diyerek, iki kişi gittik.
Bizi ağırladılar.
Sohbet ederken, Ebu Fadıl künyesiyle, sonradan Türk vatandaşı olmuş, Ahmet Arnavut isminde biriyle tanıştık.
Bu şahıs, Türkmendağı'nın siyasi komutanıydı. Büyük Osmanlı haritaları çıkarttılar. Bu haritadaki bölgeler mavi, kırmızı, lila vs farklı renklere boyanmıştı.
Anlatmaya başladılar...
Kırmızı bölgenin Hama Türkmenlerine ait olduğunu, savaş sırasında sıhhiye görevini onlara yüklediklerini; bir başka rengin, sınır güvenliği için yerleştirilen Bayırbucak Türkmenlerine ait olduğunu; Halep Türkmenlerinin Hicaz hattını korumayla ilgili olduğunu; Covani Türkmenlerinin, sefere çıkan Osmanlı askerlerinin herhangi bir sıkıntısı durumunda tedavileri için oraya yerleştirildiğini. Yani, her birinin belirli bir misyon üzerine Osmanlı tarafından o bölgelere yerleştirildiğini öğrendik.
Sonra, Türkiye'ye gelince düşündük ki, biz bu insanlara yardım etmiyoruz.
Sohbet ederken özellikle şunun altını çizmişlerdi; Hatay bölünüp parçalanıp biz öbür tarafta kalınca ondan sonra yani Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra kimse bizimle ilgilenmedi. Bu işin üzerine eğilen kimse olmadığını, gelen hükümetlerin kendi derdinde olduğunu, sınır dışındaki Türklerin organizesini sağlayamadığını anlattılar.
Biz, yetmiş seksen yıl gecikmişiz buraya, diye düşündük. Burada kardeşlerimizi kendi kaderlerine bırakmışız. Bunlar, Sivas, Erzurum, Yozgat gibi Anadolu'nun birçok bölgesinden koparılıp gönderilen aileler. Bunlar, o bölgenin yüzyıllar öncesine giden insanlar değil. Bunlar kendi soylarını kendilerini araştırıyorlar. Bir tanesi diyor ki, ben Erzincan Kemahlıyım.
Dolayısıyla, kardeşlerimizin yanına gitmenin yardım değil vefa olduğunu düşündük.
O gidişimizin arkasından sürekli tırlarımız çıkmaya başladı.
Önce okul arkadaşları organize olmaya başladık. Akabinde, Ülkücü camia bu işe destek verdi. Arkasından Ak partililer destek vermeye başladı. Biz şöyle bir ortak alan oluşturduk; herkese hitap edebilecek derneğimizin yapısı içerisine siyasi hiç bir şey sokmadık. Dernek prensibi olarak, din, mezhep ve siyasi görüşün mahrem olduğunu, herkesin kendisini ilgilendirdiğini kararlaştırdık. Öyle olunca dernek, herkesin kendisinden bir şey bulabildiği bir mekan haline geldi. Bizim içerimizde CHP gençlik kollarından arkadaşlarımız da var. Ak partiden de var, Ülkü ocaklarından da var.
Herkesin harmanlandığı, aslında muhafazakar sağ diye nitelendirilen kesimin ortak mekanı haline geldi. Sürekli tırlar çıkmaya başladı. Tırların önüne “Kardeşe Vefa Tırı” yazmaya başladık. Derken, herkes bizi “Kardeşe Vefa Grubu” olarak tanımaya başladı.
Dernek kuruluyor
ANDA yardım tırı
Birinci yılı doldurunca ismen tanınır hale geldik. Öyle olunca da, dernekleşmek gerekeceğini, yarın öbür gün daha nizami şekilde devam edebilmesi için, bizden sonraki arkadaşlarımıza emanet gibi bırakabilecek bir kurumsal yapı oluşturabilmek için, dernek haline getirmeyi düşündük. Eskişehir'de bir grup arkadaşı görevlendirdik, onlara kurdurduk. Daha sonra derneği Ankara'ya taşıdık.
İhtiyaçları sosyal medya aracılığı ile duyuruyorduk. Un lazım diyoruz. Akşama doğru bir tır un parası veya kendisi hazır oluyordu.
Genellikle gıdaya yönelik çalıştık.
Günde 15 tır çıkardığımız günler oldu.
Birinci yıldan sonra genellikle Kızılay ile birlikte çalıştık. Zira, bölgede ihtiyaç her an değişebiliyor. Genellikle kıyafet ve yiyecek ihtiyacı oluyor. En önemlisi yiyecek.
Kadınların özel ihtiyaçları, çocukların bezi maması.
Savaşın en masum yüzü çocuklar ve kadınlar.
Yetimler
Okan Tosun; Türkmen yetimlerle
Orada bir yetim merkezi vardı. Yardım götürünce yetim merkezi bize bağlandı. İhtiyaçlarını gideriyoruz. Yıllık kiralarını veriyoruz. Tadilatlarını yaptık. Bahçesini düzenleyip dört tane daha konteynır koyduk. Şimdi orada halk eğitim kursları veriyoruz. 14 tane çocuğumuz da orada eğitim görüyor. Matematik, Türkçe ve Kuran dersleri görüyorlar.
Bu Türkmen bölgesi ayağıydı. Fırat Kalkanı harekatıyla birlikte Halep kırsalına açılmaya başladık. Bağış olarak gelen bir sağlık tırımız vardı, açıldığı zaman hastane oluyor. El Bap alınınca, Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) aracılığı ile sağlık tırımızı El Bap'a gönderdik. Bu tır orada yaklaşık altı ay kadar hizmet verdi.
El Bap alınırken şiddetli çatışmalar yaşanmış, her yer hasar görmüştü. Sağlık ve eğitim kurumları da etkilenmişti. Bunların tadilatlarını yaptık. Sağlık tırımız bölge bölge gezerek Türk, Arap, Kürt, Müslüman, Hıristiyan ayırım gözetmeden herkese hizmet verdi. Yine El Bap, Cerablus, Çobanbey bölgelerinin elimizden geldiği kadar gıda-giyecek ihtiyaçlarını gideriyoruz. Bu bölgede Kızılay ve UMKE ile çalışıyoruz.
Ankara ve Bursa'da oluşturduğumuz arama kurtarma ekiplerimiz var. Bir ilde olması gereken tüm malzemeler ekiplerimizde var. Aracından jeneratörüne, kurtarma aletlerine, teleskobik aletlere kadar. Bu malzemelerle beraber ciddi bir ekibimiz var. Yine bunu geliştirmek için projelerimiz, düşüncelerimiz var. Sadece bir afet durumunda arama kurtarma yapmaktan ziyade, afetle ilgili bilinçlendirme projelerimiz var. İnşallah bunları da bir iki aya kadar hayata geçirmiş olacağız.
Şu anda El Bap Kubbesin bölgesine yoğunlaştık. Burası, Karakeçili Türkmenleri ve Arapların ağırlıkta olduğu 120 bin nüfuslu bir yer. Yaklaşık yüz yıldır unutulmuş. Türk'ün o şefkatinden Türk'ün o kültüründen uzak kalmış bir bölge. Bu bölgede şu an 16 derslik bize tahsis edilen bir yer var. Bu okulu eğitim ve kültür merkezi haline getiriyoruz. Burada 208 yetim çocuğumuz var. Bunlar, Türkmendağı'nda mücadele verirken şehit olan mücahitlerimizin çocukları. Onlara hizmet verebilecek, bölgenin gençlerine hitap edebileceğimiz, iki halkın -aslında Araplar da bizden çok uzak bir halk değil- koordinasyonu ve birbirini sevmesine yönelik çalışmalarımız olacak. Şu an onun da tadilatı devam ediyor. İki aydır çalışıyoruz, Allah nasip ederse bir buçuk ay sonra okulun açılışı yapılacak.
Menbiç
Okan Tosun arkadaşımız Harun Yılmaz’la birlikte
Orada olan savaş ve diğer yaşananlar bizim ihtisas alanımız değil. Biz strateji uzmanı da değiliz. Ancak biz gözlemlerimizi aktarıyoruz.
Menbiç'te, insanların bilmediği çok önemli bir durum var. Menbiç, Suudi istihbaratının organize ettiği bir uyuşturucu batağı haline gelmiş durumda. Uyuşturucu üretimi bakımından Menbiç dünyada ilk 10'un içerisinde diyebiliriz. Biliyorsunuz, burada devlet idaresi yok. Suudi Arabistan'a buradan petrol geliri kadar kazanç geliyor. ABD menşeili ama organizatörlüğünü Suudi istihbaratı yapıyor. Uyuşturucu karşılığında silah alınıyor. ABD'nin teröristlere gönderdiği bunca silahın arka yüzünde bunlar var. Bonzaisi olsun daha ismini telaffuz edemeyeceğim birçok uyuşturucu burada yapılıyor. Beyinleri uyuşturuyorlar.
Dikkat ederseniz, gençlerimizin büyük bir kısmı yaşanan hadiselere tepki verecek bir duruma değil.
Afrin operasyonu başladığından bu yana onlarca şehidimiz oldu. Sosyal medyaya bakıyorum, gençlerimiz ilgilenmiyor. Kah uyuşturucuyla, kah internetle, kah televizyonla gençlerimiz uyuşturuluyor.
ÖSO
Türkiye son dört beş senedir Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)'nun varlığından haberar ancak ÖSO'nun ne olduğu tam olarak bilinmiyor.
ÖSO'yu ikiye ayırmalıyız: Biri, Fırat Kalkanı operasyonuna kadar olan ÖSO, ikincisi ise Fırat Kalkanı'ndan sonraki ÖSO.
İlk başlarda, El-Nusra, Ahrar, Nureddin Zengi Taburu hatta Cevşül İslam adındaki bölgenin en büyük grupları ÖSO çatısı altında, ABD tarafından finanse edilen bir gruptu. Ama Fırat Kalkanı ile beraber, özellikle bu bölgede, ağırlığı Türkmenlerden oluşan, yanlarında Arap ve Kürtleri de barındıran, Türkiye'ye bağlı, Türkiye'nin finanse ettiği, eğitip donattığı bir ÖSO var. İblit bölgesinde de bir ÖSO var ama bunlarla pek bağı yok.
Benim bahsettiğim ÖSO talimatları direkt TSK'dan alır.
ÖSO'yu bir nevi Güneyoğu'daki korucularımız gibi görebiliriz.
Orada şimdi Türkiye'nin organize ederek kurdurttuğu geçici bir hükümet var. ÖSO da bu hükümetin mili ordusu diyebiliriz.
Her türlü yardım
Türkiye bu bölgenin huzur bulması için çaba harcıyor. Şu anda bölgedeki hastanelerde Sağlık Bakanlığımızın çalışanları hizmet veriyor, malzemeler Türkiye'den geliyor.
O bölgede doktor yüzü görmemiş aileler var. Çoğu zaten kendi bölgesinde değil. Bulunduğu yerde savaş çıkınca kaçıp oraya yerleşmiş. Yanına bir şey alamamış, sırtına gömlek giyemeden kaçan aileler var. Kendi aç, çocuğu aç. Doktorlarımızın gidipte orada sağlık taraması yapması, çocuğuna bez veya mama tedarik etmemiz bize karşı sempatisini artırıyor.
Özellikle çocuk ve kadınlara yönelik ihtiyaçlar ve yiyecek gerekiyor. Kuru bakliyat, zeytin vs. İç çamaşırı, hijyen malzemeleri, deterjan, sabun; çocuklar için defter, kalem vs.
Sadece çocuk ve kadınlara değil, savaşan Türkmen mücahitlere de destek veriyorlar. Ayrıca Irak'ta Musul, Telafer vb faaliyet gösteriyorlar.
ANDA Kardeşe Vefa Derneği internet sitesi: www.anda.org.tr